‘Kadın cenazemiz var, buradan kaldıracağız, ikindi vakti bir sala verir misiniz?’ dedi. ‘Tabi’ dedim. İkindi vakti oldu, cenazeyi getirdiler. O zamanlar böyle cenaze arabaları yoktu. Ortaköy mezarlığına omuzlarımızda götürdük. Cenazeyi gömdük, herkes taziyede bulundu, gitti. Bir ben, bir o kravatlı adam, iki de mezar işçisi orada kaldık.
Euzü besmele çektim, dua okuyacaktım, yer bir sallandı böyle!..
Ben gencecik imamdım, ayakta duramayıp düşecektim neredeyse…
Sonra kabrin içinden acı bir ses çıktı. Sanki etlerini koparıyorlar, öyle bir acı sesti.
Cenaze sahibi adam dedi ki; ‘Bu sallantı zelzele olabilir, peki bu ses ne oluyor?’ Sonra da; ‘Biz bunu morgdan aldık, acaba bayıldı da öldü diye getirdik mi?’ dedi. İşçilere mezarı açmalarını söyledi. ‘Açamayız’ dediler. ‘Ancak savcılıktan izin kâğıdı olursa açabiliriz’ dediler.
Adam ‘Evladım ben hakimim, bütün sorumluluğu üstüme alıyorum, aç bakalım’ dedi.
Mezarı açtılar. Baş tarafını açtık, bir de ne görelim, yüzü simsiyah kömür gibi olmuş. Saç filan kalmamış, kömür kesmiş. Adam hayretler içinde benim yüzüme baktı. Ben de ‘Bu kadın ne günah işlemiş? Bu herkese olmaz, kesin çok büyük bir şirk var bu işin içinde’ dedim.
Adam bana dedi ki: ‘Bizim hanım ben hâkim olduğum için saçını kapamazdı, açık gezerdi. Ben emekli olunca ona başını kapa demiştim. O da bana: ‘Müslümanlık baş kapamayla oluyorsa böyle Müslümanlık olmaz olsun’ demişti.”
not: mac linkleri mactan 5 dk once sitemize eklenmektedir.
intihar etmek için geç değil