bir çoğunuz bana inanmayacak biliyorum ama fotoğraflarını çekip hızlıresim'e yükleyeceğim.
olayı en başından size anlatacağım. normalde (bkz: sözlükçülerin başından geçen doğaüstü olaylar) başlığına yazmam gerekti biliyorum ama bu sadece düz bir anlatım değil, aynı zamanda bir yardım çığlığıdır.
geçtiğimiz ay alt komşumuz sinan abi ve karısı nilüfer'in bir bebeği oldu. sinan abi ve karısıyla çok yakınım. bu yakınlık biraz da sinan abi'nin evlerine lig tv bağlatmasıyla daha çok arttı. zaten uzaktan akrabamız olması sebebiyle (babamın almanya'da yaşayan teyzesinin oğlu olur) evlerine sürekli olarak girip çıkıyorum.
nilüfer ablanın hamile olduğunu öğrendiğimizde çok sevinmiştik. kutlamalar, partiler vs. bebeğin cinsiyetini öğrendiklerinde bende yanlarındaydım. ultrasonda hiçbir problem görülmedi. iç organlarının oluşması, kafa yapısı, el ve ayak parmaklarının sayısı her şey o kadar normaldi ki.
ancak bir süre sonra bir sıkıntı oldu ve bebek 8.ayda -geçtiğimiz ay- dünyaya geldi. büyük bi terslik vardı, çünkü bebeğin çene kısmında top sakal şeklinde bembeyaz ve uzun kıllar vardı. bebeği gördüğümüzde hepimiz şok olduk. en başta doktorlar şok oldu. bazı genetik mutasyonlar sonucu oluşabileceğini söylediler ama işin aslı öyle değildi. bir sürü inceleme yapılsa da sağlığında herhangi bir problem yoktu. olay basına sızdırılmadı. hatta komşulara bile söylenmedi.
nilüfer abla bebeği bir türlü kabullenemedi. geçtiğimiz 1 ay boyunca evlerinden hiç çıkmadım. her türlü psikolojik desteği sağlamaya çalıştım. onlardan önce en çok ben bebekle ilgilendim. önceden düşündükleri -doğuş- ismini bile çocuğa vermediler, düşünün o derece. nilüfer abla bu akşam -lohusalığın son günleri olduğundan- annesine gitmek istediğini ve sinan abi işten dönünceye kadar bebeğe benim bakıp bakamayacağımı sordu. bende tabi ki "olur," dedim. evden ayrıldı gitti.
her şey normal seyrinde ilerliyordu. altı temizlenmiş, maması yedirilmişti. işin tuhafı hiç ağlayan bebek değildi. doğduğunda bile ağlamamıştı.
20:00'da ilkbahar vakti gece çöker mi?
çöktü arkadaşlar.
ben ne olduğunu bile anlamadım. allah allah diyerek havaya baktım. hatta kendi kendimi sakinleştirmek için "hehe şu an bi olay oldu toplu olarak hafızamızı sıfırladılar," dedim.
demez olaydım. bir ses işittim. bildiğin yaşlı adam öksürüğü.
bildiğin yaşlı adam öksürüğü arkadaşlar! boğazını temizleyen sanki biri var. "lan ben hırsız mı girdi acaba?" diye düşünüp hızlıca mutfağa ve odalara koştum. kimse olmadığını anlayınca rahatlayıp hemen bebeğin yanına geldim. dedim herhalde ben yanlış duymuşum, ya da ses komşuların birinden gelmiş.
bebeğin tipine baktığımda gözleri simsiyah olmuştu. arkadaşlar bebeğin masmavi gözleri simsiyah olmuştu. o gözleri görür görmez "hassiktir!" dedim. bembeyaz sakallı ve simsiyah gözlü bir bebek, gözlerini bana dikmiş bakıyordu. derken bi anda bebek öksürdü. ama nasıl bir öksürük! bildiğin yaşlı adam gibi!
kalbim öyle hızlı atıyordu ki ya ben kafayı sıyırdım ya da bebekte bir şeyler vardı diye düşünüyordum. ne bebeği bırakıp kaçmak mümkün ne yanında kalmak.
filmlerdeki gibi lamba birden cızırtıyla kapanıp açıldı. "lan!" diye bağırdım. ama titremeye başlamıştım bile. kendi kendime "voltaj düştü!" diye sakinleştirmeye çalışsam da bebeğin gözleri öyle tuhaf bakıyordu ki bana. üstelik nereye gitsem beni izliyordu uzandığı yerden gözleriyle.
biliyorum bana "siktir lan," diyorsunuz ama kanıtlarım var. buraya kadar daha hiçbir şey okumadınız bile.
bebeğe doğru yaklaşmaya korkuyordum. gözlerini kontrol etmek için yatağının üzerine doğruldum çaktırmadan. simsiyah gözleriyle yine karşılaştım. birden bana
"sakin ol!" dedi.
arkadaşlar kafayı yememek için zor duruyorum şu an. şoku atlatmış gibi yazıyorum biliyorum ama hala tüylerim diken diken.
"kıyamet saati vuku buldu," dedi.
"üç başlı yılan ve dokuz boynuzlu at doğdu."
ben o kadar korktum ki düşüp bayıldım. ne kadar geçti bilmiyorum ama eve sinan abi geldiğinde uyandım. bana ne olduğunu sordu. elim ayağım hala titriyordu ama bu sefer bebekten değil. gördüğüm rüyadan. bayıldığımda aynen aktarıyorum arkadaşlar şu rüyayı gördüm;
yaşlı bir çift var. bu çift tek katlı bir eve yerleşiyorlar. ancak yaşlı adam rüyasında bu evden çıkın diye sesler duyuyor. adam bunu eşine anlatıyor. eşi etrafa anlatıyor. evden çıkmıyorlar ve trafik kazasında ölüyorlar.
onlardan sonra başka bir çift aynı eve yerleşiyor. adamın rüyasında gene birileri bu evden çıkın diyor. çıkmıyorlar. ve karısıyla beraber bir trafik kazasında ölüyorlar.
aynı şey üçüncü çiftin başına da geliyor ve onlarda ölüyor.
en sonunda ev harabeye dönmüş, içerde hiçbir şey kalmamış. bildiğin izbe halinde. orada bir adam yaşamaya başlıyor. adam sürekli çöpleri karıştırarak yaşamını sürdürüyor ve duman isminde bir köpeği de var. bir gün ben oradan geçerken görüyorum ki adam kendini bahçeye asmış. köpek ise belediye tarafından zehirlenmiş.
şak diye uyandığımda gözlerimi sinan abi'nin kollarında açıyorum. ona gerçeği anlatıp anlatmamakta kararsızdım. çünkü bebeğe tekrar baktığımda gözlerinde hiçbir problem yoktu. artı hava da karanlık yerine koyu maviliğe bırakmıştı kendini.
ben mi şok geçirdim bilmiyorum. delüzyon olup olmadığından bile emin değilim, kendimden şüpheliyim. sinan abi'ye nilüfer ablanın gittiğini söyledim. karısını arayıp sordu ve karısı bir süre annesine kalacağını ve eve dönmeyeceğini söyledi. bunun üzerine sinan abi çok sinirlendi ve yarın işe gitmeyecek. nilüfer ablayı tüm gün sürse bile geri getireceğini söyledi. işin kötü kısmı şu. öğlenleyin bebeğe benim bakıp bakamayacağımı sordu. yarım ağızla olur dedim ama ne olacağını, bebekle beraber nasıl duracağımı hiç bilmiyorum.
bu entry'i yarın tekrar editleyeceğim. ama ne olacak hiç bilmiyorum. adım doğan çataloğlu. bana özelden yardım etmek isteyenlerin yardımına açığım. çaylaklar'da dcataloglu35@gmail.com a daha önce böyle bir durum yaşamışlarsa mail atsınlar. her taraftan yardıma muhtacım. o şeyle yarın başbaşa kalacağım.