Bu ülke petrol satmaz
bu ülke doğalgaz satmaz
bu ülke maden satmaz
bu ülke silah satmaz, uçak satmaz,ilaç satmaz,teknoloji satmaz,
bu ülke arabasını bile ithal eder
bu ülke elmas çıkarmaz,altın çıkarmaz..... Kısaca
bu ülkenin turizmden başka hiç bir dış geliri yoktur.
Buna rağmen, petrol satan Suudi Arabistandan
doğalgaz satan Rusya ve Azerbaycandan
Silah satan Amerika, İngiltere ve İsrailden
Araba satan Avrupa ülkelerinden
Elektronik satan Güney Kore ve
Japonyadan
ucuz iş gücü satan Çinden daha fazla yatırımı nasıl oluyor da Türkiye yapıyor?
ne diyo la bu salak pic kurusu 27 iq su ile bize birseyler demeye calisiyor
oku oyle elestir aminakodumun at yarragi usteki yazanlari aciklayamassin demi mk kekosu
Lokman bilim adamı edasıyla sikmiş hızını alamayıp kendisini de sikmiş
Bütün bu detayları devlet açıklayamaz. Kayıt dışı paralar devleti uluslararası arenada suçlu yapar, arap iş adamlarını da hedef haline getirir.
Bu durumu en iyi bilenlerden biride parelel yapı olduğu için, Tayyip Erdoğanın milyar dolar çaldığını tapelerle isbata kalktılar.Çok iyi biliyorlardıki , yapılan yatırımlardan bırakın rüşvet alıp para çalmayı, mevcut gelir ile yatırımların %10' nu bile yapmak mümkün değil.
anasinin aminin yerini aciklarsam hepimiz sikcez kardes yer tespit etme ve dinleme cihazi taktim anasinin amina
@madambolam: lan sikik, dis borc 12 senede 40 milyar dolardan 450 milyar dolara cikmis, gotunde konusuyorsun,
dıs borca nerden bakıyoruz kardeş, garanti'ye onlayn bağlandım şu an. borç çıktıysa borç almıştır kardeş,yanlış mı düşünüyorum? :d
@madambolam:AKP İKTİDARINDA DIŞ BORÇLANMA
Yazdır | e-Posta
Cihan Dura
23.6.2013
Bir inci ile başlayalım yazımıza: “Biz göreve geldiğimizde Türkiye'nin IMF'’ye olan borcu 23,5 milyar dolardı. O günden beri ödedik, şu anda 400 milyon dolar borç kaldı, bu son taksit... Önümüzdeki ay onu da ödüyoruz. IMF’ye olan borcumuz bitiyor. Bunu biz başardık, biz!”
Kim söylemiş bu inciyi? T.C. devletinin başbakanı... Neden gerek gördü acaba? Siyasi rant sağlayacak da ondan. Çünkü halkımızda yanlış bir algı var: Avrupa’ya olan borcumuzu IMF borcundan ibaret sanıyor. RTE de halkın bu bilgisizliğinden yararlanıyor! Halkı aydınlatacağı, gerçekleri söyleyeceği yerde, cehaleti oya çevirmeye çalışıyor. Sayesinde Türkiye’nin dış borçlarının bittiği, sanki yeni bir döneme giriliyormuş izlenimi uyandırıyor. Bu, bir algı yönetimidir kuşkusuz, gerçeği gizleyerek, illüzyon yaratarak…
Yaptığı sadece bu olsa, “hadi neyse” deyip geçebiliriz. Ne yazık ki değil, çünkü IMF’ye olan borç semboliktir, fazla önemi yoktur; Türkiye’nin dış borçlarının tamamı karşısında devede kulaktır. Sonra, IMF kredileri hemen her ekonomide, dışardan borç akışının kesildiği zor zamanlarda başvurulan bir kredidir. Evet, Hükümet IMF borcunu sıfırlıyor ama, devâsa başka borçlar vardır ve onlar tavan yapmıştır! AKP hükümeti kredi piyasalarından, JP Morgan, Citibank, Bank of America, Deutsche Bank gibi küresel şirketlerden borçlanarak Cumhuriyet tarihinin en yüksek dış borçlanmasını gerçekleştirmiş bulunuyor. Asla istenmez ama, bu hükümet sayesinde ve bu gidişle, Türkiye IMF’nin kapısını yakında yeniden çalabilir.
I) AKP DÖNEMİNDE DIŞ BORÇLAR ARTTI
A) Türkiye’nin toplam dış borcu AKP’nin iktidara geldiği 2002 sonunda 130 milyar dolardı, 2012 sonunda ise 337 milyar dolar!... 207 milyar dolarlık, yani yüzde 160 bir artış!... Başka bir deyişle AKP hükümeti Türkiye’nin daha önce 80 yılda yaptığı dış borçlanmanın, neredeyse iki katını 10 yılda gerçekleştirmiş bulunuyor. Dahası var: Dış borç bundan ibaret değil. Çünkü sıcak para da dış borç demektir. Sıcak para stoku 2012 ortası itibariyle 105 milyar dolardı. Demek ki dış borcumuz, kâğıt üzerinde görülenden çok daha fazladır[i].
AKP iktidarı sadece ülkeyi aşırı borçlandırmakla kalmadı; ülkemizin topraklarını da sattı, sanayi tesislerini, telekomünikasyon kuruluşlarını, bankaları da sattı yabancılara. Limanları kiraya verdi. Bugün Türkiye Çevre ülkeleri arasında Rusya’dan sonra dünyanın en borçlu ekonomisi konumundadır. Borçlanma eğilimi gerçekten yüksektir ve giderek de şiddetleniyor. Borçlanmadaki bu aşırılığı bilhassa -tüketici kredileri dışında- aşağıda göreceğiz, özel sektörde gözlemliyoruz.
B) Kuşkusuz borçlanmanın değerlendirilmesinde toplam dış borcun GSYH’ye oranı da önemlidir: Türkiye’de bu oran 2002’de yüzde 56.2 iken, 2011’de yüzde 39.4’e gerilemiştir. Bu düşüşü bir başarı olarak yorumlayanlar çıkabilir ki pek yerinde değildir. Çünkü, birincisi, bu gösterge de dış borç yükünün ağırlık derecesini tek başına gösteremez. Ayrıca ekonominin “ödeme kapasitesi”ne, “döviz kazanma potansiyeli”ne de bakmak gerekir. Oysa, Türkiye’nin cari açıktan dolayı döviz kazanma potansiyeli hayli zayıftır. İkincisi, TÜİK Türkiye’nin millî gelir hesaplarında birtakım oynamalar yaptı, bir kalemde milli gelir rakamını artırdı. Dış borç/GSMH oranının azalmasında, bu istatistik rötuşun da etkisi olduğu ileri sürülebilir.
II) DIŞ BORÇ YAPISI DEĞİŞTİ
AKP döneminde borçlanma yapısında iki önemli değişim gerçekleşti: Dış borçlanmada özel sektör öne geçti, kısa vadeli borçların payı arttı.
A) AKP iktidarında özel dış borçlarda muazzam bir artış oldu. 2002 sonu itibariyle Türkiye’nin dış borç stoku 130 milyar dolar, milli gelirin yüzde 56’sıydı. Bunun 87 milyar doları (üçte ikisi) kamuya, 43 milyar doları, yani sadece üçte biri özel kesime aitti. Kamu sektörü birkaç yıl önde olmayı sürdürdü. Yapısal değişim 2005’de başladı: Özel sektörün payı hızla artarken, kamununki azalmaya başladı. Özel sektörün, toplam dış borç stokundaki payı 2002-2007 arasında yüzde 34’den yüzde 60’a tırmandı. Bugünse yüzde 65’tir. Buna göre özel kesim borcu 2002’ye göre dört kat, toplam borç ise bir buçuk katı arttı.
Bununla beraber farklı bir açıdan bakarsak, diyebiliriz ki aslında kamunun borçlanması azalmadı; çünkü dışarıdan yüklü borçlanmalara giden banka ve finans kuruluşları bu fonları, iç borçlanma ihaleleri yoluyla yine devlete sattı; devletin dış borçlanması kamu iç borcuna dönüştürüldü. Denebilir ki AKP iktidarı dış borçlanmayı da özelleştirdi!
B) Borçlanmanın yapısında kısa vadeli borç, uzun vadeli borç ayrımı da önemlidir. Borçların kısa vadeli olması genel olarak ülke aleyhinedir. Gözlemimizi bu açıdan yaptığımız zaman bu kez kısa vadeli borçlarda da büyük bir artış olduğunu görüyoruz. Gerçekten, 2002 sonundan bu yana geçen dokuz buçuk yılda kısa vadeli dış borçların –yani vadesi 1 yılın altında olan borçların- 5'e katlandığını belirliyoruz: 2002’de 16,4 milyar dolar… Kasım 2012’de ise 101 milyar dolar! 2002’de borçların yüzde 13’ü… Kasım 2012’de yüzde 30.5’i!... Borçların yüzde 90’ı özel sektöre ait!... Kısa vadeli borçlardaki bu muazzam artış bankalardan kaynaklanıyor ki bu da aslında şaşırtıcı değil: 2002’de 6,3 milyar, 2012’de 63 milyar dolar, 10 kat artış!...
C) Peki sebebi nedir dış borç yapısındaki bu âni değişmelerin? Özel dış borç stoku neden AKP döneminde böylesine coştu? Ne oldu, ne değişti de böylesine keskin bir rota değişikliğine sahne oldu Türkiye ekonomisi? Benim görüşüm şudur: Türkiye’de TÜSİAD’çılar başta olmak üzere bir kısım özel girişimci, sözde “iş adamı”, kolay ve havadan para kazanmayı tercih etmektedir. Üretmiyor, rantiyecilik yapıyor, oturduğu yerde, kestirmeden kasasını doldurmaya bakıyor. Peki, nasıl? Yaptığı şu: Dışarıdan, küresel finans şirketlerinden düşük faizle kredi sağlıyor. Borçlandığı dövizleri TL’ye çevirtip devlete yüksek faizle borç veriyor. Dış krediye ödediği faizle, Türk halkının sırtından aldığı faiz arasındaki farkı cebine indiriyor. Yüklendikleri bu “devâsa borç yükü” sayesinde büyüdükleri için, düşük kur politikasının da sürdürülmesini istiyorlar.
“Bu borçlar –hükümetin yaptığı gibi- özel sektörün borcudur” deyip geçemeyiz. Bir temerrüt durumunda, dış alacaklılar doğrudan doğruya devletin yakasına yapışacaktır. İkincisi, Türkiye dövizle borçlanıyor. İster devlet, ister özel sektör olsun, sonunda bu borçları dövizle –yabancı parayla- ödemek zorundadır. Akla gelen bir diğer nokta da şu: Devlet her alandan çekildiği gibi sanki dış borçlanmadan da çekiliyor, bir bakıma dış borçlanmayı de özelleştiriyor. Bir diğer rant alanı olarak, daha da palazlansınlar diye bizim hayırsız “para babaları”na bırakıyor.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen AKP hükümeti pembe tablolar çizmekten geri kalmıyor; biri de Maliye Bakanı’na ait, bilimsel nesnellik adına onu da not edelim: “Devletin net bazda dış borcu kalmamıştır. Devlet olarak, kamu olarak dünyadan alacaklıyız. 119 milyar dolarlık toplam rezervimiz var. Ama devletin Merkez Bankası dahil borcu 111 milyar dolar. Dolayısıyla biz devlet olarak dış dünyaya borçlu değiliz, dış dünyadan alacaklıyız. Özel sektörün 212.5 milyar dolar civarında borcu var. Ama özel sektörün 85 milyar doların üzerinde de dövizi var ayrıca yatırımları varlıkları var." [ii]
‘***’
Toparlarsak AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin dış borçlanması; Emperyalizm’in klasik sömürme modeline uygun bir seyir izlemiştir. Dış borçlanma artırılmış, borçlanmada bir kısım “rantçı” özel sektör öne geçirilmiştir.
Söz konusu model “Merit Stratejisi” olarak karşımıza çıkıyor[iii]. Bu strateji başlıca serbest ticaret, özelleştirme, yabancı sermaye…, gibi silahlar içerir ki, biri de borçlandırmadır. Bu yoldan, kurban seçilen ülkeler küresel finans şirketlerine muhtaç duruma düşürülür ve o durumda tutulur. Tuzağa düşürülen ülke, kısa sürede, içinden kolay kolay çıkamayacağı şekilde borç batağına batırılır. Bu sonucun sağlanmasında en büyük yardımcıları, o ülkenin işbirlikçi kadrolarıdır, attaboy’ün deyişiyle“dahilî bedhahlar”dır. Türkiye’nin AKP iktidarındaki deneyimi bu modele son derecede uygun bir seyir izlemiştir.
@madambolam:
1- DOLAR
18 Kasım 2002 tarihinde bir dolar, 1.5852 TL idi. 18 Temmuz 2014 itibariyle dolar, 2.1266 TL oldu. Dolar TL karşısında, “yüzde 34.1” değer kazandı.
2- CARİ AÇIK
2002 sonunda cari açık, 0.6 milyar dolardı. 2013 sonunda ise 65 milyar dolar oldu. Cari açık 2014 yılında 5 aylık 19.9, yıllık bazda da 52,6 milyar dolar oldu. Türkiye, 2003 yılı ile 2014 Mayıs sonuna kadar yaklaşık “419.2 milyar dolar cari açık” verdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılından 2002 yılına kadar geçen 80 yılda toplam 57 milyar dolar cari açık verildi!..
Yani AKP dönemi cari açığı 80 yıllık dönemdeki açığın, yüzde 730’u kadar arttı!..
3- DIŞ TİCARET AÇIĞI
Cumhuriyet tarihinin en fazla dış ticaret açığı AKP döneminde verildi. AKP döneminde verilen dış ticaret açığı toplamı “718.5 milyar dolar”. AKP öncesi 80 yıllık Cumhuriyet dönemi dış ticaret açığı ise 247 milyar dolardı!.. 2002 sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı “yüzde 70.2” iken, 2013 sonunda “yüzde 60.3’e düştü”.
4- ÖZELLEŞTİRME
AKP, özelleştirme adı altında ülkenin gözbebeği kârlı işletmelerini yok pahasına sattı, AKP iktidarında, yaklaşık “52 milyar TL özelleştirme” yapıldı.
5- İÇ VE DIŞ BORÇ
Brüt iç borç 2002 sonunda “155.2 milyar TL” iken, 2014 Mayıs sonunda “412.4 milyar TL” oldu. 2002 yıl sonu itibariyle Türkiye’nin brüt dış borcu 129.6 milyar dolardı. 2014 Mayıs sonu itibariyle ise brüt dış borç, “386.8 milyar dolar” oldu.
Dış borçta en fazla artış ise özel sektörde yaşandı. 2002 yılında “43 milyar dolar” olan özel sektör dış borcu, 2014 Mayıs sonunda “265 milyar dolara” çıktı.
Buna göre toplam iç ve dış borç 2002’de 222 milyar dolar iken 2014’de 581 milyar dolara tırmandı.
6- BÜTÇE AÇIĞI
AKP döneminde toplanan vergilere ve özelleştirme gelirlerine rağmen, hem borçlar arttı, hem de 12 yılda toplam “273 milyar TL’den fazla bütçe açığı” verildi.
7- İŞSİZLİK
1988-2002 döneminde işsizlik yıllık ortalama “yüzde 8” olarak gerçekleşti. İşsizlik sadece 2002’de yüzde 10’u aştı ve “yüzde 10.3” oldu. AKP iktidarında ise işsizlik ortalama “yüzde 10.7” oldu. AKP döneminde işsizliğin çift haneyi, yani yüzde 10’un üzerini gördüğü yıl sayısı 9.
8- VATANDAŞIN BORCU
2002 sonunda vatandaşın “6.4 milyar TL bireysel kredi ve kredi kartı borcu” vardı. 2013 sonunda ise vatandaşın “bireysel kredi ve kredi kartı borcu 316 milyar TL’yi aştı”.
9- MÜKELLEF AZALDI RANTİYE ARTTI
Basit usule tabi esnaf ve sanatkâr sayısı 12 yıl öncesine göre, yüzde 10 azaldı. Gerçek usule tabi gelir vergisi mükellefleri, 12 yıl öncesine kıyasla yüzde 0.5 azaldı.
KDV mükellefi sayısı yüzde 18 azaldı.
Buna karşılık, 12 yıl öncesine göre kira geliri elde eden mükellef sayısı yüzde 327 arttı. Faiz, repo, eurobond vs. geliri elde edenlerin sayısında patlama yaşandı.
10- ÇEK, SENET, İCRA
2002’de “karşılıksız çek tutarı” 2.2 milyar TL idi, 2013 sonunda 14 milyar TL oldu.
2002’de “protestolu senet tutarı”
816 milyon TL idi, 2013 sonunda 7.5 milyar TL oldu.
2002’de “icradaki dosya sayısı” 10 milyondu, 2014’de 19 milyon oldu.
11- BENZİN VE MOTORİN
2002 sonunda benzinin litresi 1.66 TL, motorinin litresi 1.23 TL idi. Şimdilerde ise benzinin litresi 5.13, motorinin litresi de 4.45 TL oldu. Bu durumun en önemli nedeni, “dünya rekoru vergiler”…
12- YABANCI ELE GEÇİRİYOR
2002’de borsada yabancı payı “yüzde 37” idi, 2014’te “yüzde 68” oldu. 2002’de sigorta sektöründe yabancı payı “yüzde 20” idi, 2014’de “yüzde 60” oldu. 2002’de bankacılıkta yabancı payı “yüzde 3’tü”, 2014’de “yüzde 62” oldu. İşte size 12 yılda AKP’nin ekonomiye 12 kazığı!..
@madambolam: https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=5&ved=0...
hazine müsteşarlığı verileri al