Şimdi son iki gündür aklıma takılan bir şey var. Biraz üzerinde durunca şunu farkettim. Her aşkın getirdiği hisler farklı oluyor. Ama sonda söylemem gereken şeyi başta söylemiş olmamdan dolayı kastettiğim ‘aşk’ ve ‘aşkın getirdiği hisler’ kavramlarını biraz açmam gerekiyor sanırım. Burada kastettiğim aşk, saf olan aşk. Yani henüz onunla tanışmadan, onun yüz güzelliğine, hal ve tavırlarına, ne bileyim belkide gülüşüne vs duyulan aşk. Bu yaşanan aşk sürecinin onunla tanışmadan önce –özellikle tanışmadan önce- olması çok önemli. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse; bir kitabı okursunuz çok beğenirsiniz. Daha sonra o yazarın diyer kitaplarını da okursunuz . yazarın kitaplarına ve yazarın kendisine olan hayranlığınız git gide artar. Kafanızda bir yazar yaratırsınız. Hal ve tavırlarınızı yazara göre kıyaslamaya başlarsınız. Mesela bir söz söyledikten sonra içinizde ‘hah işte o filanca yazar da tam bu noktada bunu söylerdi’ diye geçirirsiniz aklınızda. Hatta bir adım daha ileri gitmek gerekirse tek başına yanlız olduğunuz zamanlarda, o yazarın sizi 3. Bir göz ile –tanrısal bakış açısıyla- izlediğini düşünür hal ve tavırlarınızı yine ona göre belirlersiniz. Yani yazarı kafanızda baştan yaratırsınız. Ama bir gün amına koduğumun bir kitap festivaline gidersiniz. Yazarla tanışma fırsatı elde edersiniz. İşte tam o anda o yazarın kafanızda yarattığınız yazardan fersah fersah uzak bir karaktere sahip, bambaşka bir insan olduğunu farkedersiniz ya işte tam da bu yüzden bende bu yaşanan aşk sürecinin onla henüz tanışmadan hatta mümkün ise tek kelime dahi etmeden ki halini özellikle kastetmek istiyorum.
Şimdi sıra geldi ‘aşkın getirdiği hisler’ kavramını açıklamaya. Burada da kastettiğim şey aşkın beynimizde, zihnimizin uzak köşelerinde yarattığı duygulanımlardan çok o duygulanımların fizyolojik etkileridir. Özellikle de onu gördüğümüz anda midemizin tam üstüne oturan, midemizi buran, tatlı, sıcak ve bir o kadar da yumuşak olan his, bir çeşit kıvranma halinin üzerinde durmak istiyorum. Ve tam da burada demek istiyorum ki, ayşe ye duyulan bu fizyolojik hisler ile 2 sene sonra fatmaya duyulan bu fizyolojik hislerin vücudumuza birbirlerinden farklı etkileri olduğudur. Biraz daha açmam gerekirse her aşkın kendine göre bir yaşayışı vardır vücudumuzda. Mesela ben 3. Sınıftaki X’i hatırladığımda hala tam karnımın üzerinde hissedebildiğim küçük ve belli belirsiz aşk kırıntılarının, lise 2 deki Y’yi hatırladığımda hissedebildiğim aşk tanelerinden çok ama çok farklı olduğunu hissediyorum. Ve bunu da şuna bağlıyorum. Mesela X sarışın, beyaz tenli ve uzundu. Y ise esmer, kısa boylu ve koyu tenli idi. Buna binayen beynim X’in ‘tekliğine’ yani kimseye benzemeyen kendine has tipsel özellikleriyle, Y’nin ‘tekliğine’ farklı tepkiler verip ona göre enzim mi hormon mu ne boksa ondan salgılayıp, bedenimde farklı fizyolojik tepkimeler meydana getiriyor. Yani beyin her aşkı kodlayıp o aşka uygun bir mide üstü ağrısı veriyor. Bundan dolayıdır ki her aşkın yaşattığı hisler farklıdır diyorum.
Kardeşim aynı anda iki yarrak yemek istiyorsun ve bunun için yol yapıyorsun. Ben anladım seni ama bunu uzun uzun anlatmak yerine aynı anda iki yarrağı alabilirim kocacıklarım deseydin bu gay forumunda birçok talibin çıkardı. Bir de sen o kadar yazı yaz git arasına bir adet "diyer" sıkıştır yakıştı mı?
seni anlıyor ve önemsiyorum. duygularında çok haklısın ve emin ol bu konuda hatalı olduğunu düşünmüyorum hatta bazı şeyleri yaşamasını, hissetmesini bildiğin için saygıdeğer bir insansın lakin okumadım