"Bayrak asın!"...
Oligarşinin tüm sözcülerinin, yetkililerinin gözü, her an her yerde bayrak arıyor, bulamazsa, "bayrak asın" diye çırpınıyor. Gözünün iliştiği yerin resmi bir kurum olup olmaması, bir sendika kongresi veya bir stadyum olması hiç fark etmiyor;
"bayrak asın!" diye hezeyan içinde çırpınmaya devam ediyor. Bir lig maçında, bir sendika kongresinde, hapishanelerle ilgili bir eylemde, kadın sorunlarıyla ilgili bir protestoda "milli bayrağın" ne işi var, diye sormuyor kendine. Herkesi tehdit ediyor, "bayrak asın!"...
Öylesine hezeyan içindeki biraz sonra sözünü şöyle tamamlıyor: "Bayrak asmayanı asın!"
Oysa... bayrak astırmanın adeta bir histeriye dönüştüğü bu ülke, ulusal onuru emperyalistler karşısında ayaklar altına alınmış bir ülkedir. Ekonomisini, ordusunu, siyasetini kendisi yönetemeyen bir ülkedir. Her şeyini emperyalist güçler belirler.
Bir yanda millilik demagojileri, bir yanda uşaklık pratiği. İşte böyle büyük bir çelişkinin içinde yüzüyor bu ülke. Ve işte bu yüzden bayrak nedir, Türkiye Cumhuriyeti'nin bayrağı bugün kimin için ne anlam taşıyor, cesaretle tartışılmak zorundadır. Tartışılmalı ki, "bayrak edebiyatı" yapanların milli değil gayri-milli, milliyetçi değil işbirlikçi oldukları açığa çıkarılsın.
Bayrak, bir "bez parçası" değildir
Bir soruyla girelim konuya; 1920'lerin başında Kuvay-i Milliye askerlerinin elinde taşıdığı bayrakla bugünkü bayrak, aynı bayrak mıdır?
Büyük bir çoğunluk, muhtemeldir ki, "aynı bayrak" cevabını verecektir. Evet, biçimsel olarak da böyledir. Bayrak o zaman da, bugün de kırmızı zemin üzerinde beyaz ay ve yıldızdan oluşuyor.
Peki ama bayrak, belli bir kumaş parçası üzerindeki belli bir takım şekillerden ibaret bir şey midir?
1920'lerdeki bayrakla, bugünkü bayrak aynıdır diyenler, farkında olarak veya olmayarak bayrağa bir "bez parçası" muamelesi yapmaktadırlar.
Hayır, bayrak, üzerinde belli şekiller olan bir "bez parçası"ndan ibaret değildir. Bayrak siyasi bir simgedir. Bir halkın ve ülkenin bağımsızlığını ve sahip olduğu ulusal değerleri ifade eder.
Türkiye "Küçük Amerika" yapılırken, bayrak aynı "milli bayrak" olarak kalabilir miydi?
ay yıldızlı bayrak, emperyalizme karşı ulusal kurtuluşun simgesi olarak ulusal bir değeri, emperyalist işgal karşısında bağımsızlığı temsil ediyordu. Sonra Menderesler o bayrağın üzerine NATO bayrağını çektiler. Türkiye'yi "küçük Amerika" yapma politikalarını güttüler. Menderesler'in devamcıları, aynı politikayı sürdürerek, o bayrağın üzerine emperyalist şirketlerin bayraklarını, AB bayrağını getirdiler.
Ülkemiz, ekonomisinden politikasına, ordusundan kültürüne kadar her alanda emperyalizme göbeğinden bağımlı hale geldi. Sınırları "resmi" olarak vardı, ama bu sınırlar emperyalistler karşısında hiçbir şey ifade etmiyordu artık; sınırlarımız içinde ABD-NATO üsleri kuruldu, emperyalist tekeller babalarının çiftliği gibi girip çıkmaya başladılar. Ülkemizin binlerce kilometre karesinde Amerikan bayrakları, emperyalist tekellerin bayrakları dalgalanır oldu. Dahası, iktidara gelecek partileri, hükümetin, TBMM'nin alacağı kararları, işçinin maaşını, köylünün ne üretip üretmeyeceğini onlar belirlemeye başladılar. Kısacası, 1920 Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda ülkemizden kovulan emperyalizm, bu kez başka biçimde yeniden gelip girmişti topraklarımıza.
Şimdi böyle bir ülkenin "milli" neyi kalmış ki, bayrağı 1920'lerdeki milli anlamını hala koruyor olsun?
Bağımsızlığı olmayan bir ülkenin bayrağı yoktur! Yeni-sömürgeciliğin karakteri budur; görünürde milli sınırları, bir bayrağı ve milli marşı vardır yeni-sömürgelerin. Emperyalizmin 2. bunalım dönemlerindeki sömürgelerden farkları da budur. Ki onların bazılarında bile, resmi kurumlarda işgalci ülkenin bayrağıyla işgal edilen ülkenin bayrağı yanyana kullanılmıştır genellikle. Ama yeni-sömürgelerin bayrağı da, milli marşı da göstermeliktir, bağımsızlığın ifadesi değildirler.
Bugünkü Irak'a bakın; her yerde Irak bayrakları asılı güya. O bayraklar "milli"liği mi temsil ediyor? Tersine, resmi kurumlarda asılı Irak bayrakları, sadece Amerikan işgalinin gölgesindeki kukla yönetimin emperyalizme uşaklığını gizlemeye hizmet eden bez parçaları olarak dalgalanıyor.
Milli olan ne var bu ülkede?
İlkokulda, hepimiz İstiklal Marşı'nı okuyup bayrağın önünde saygı duruşunda bulunduk. Bize bu bayrağın ülkemizin "milli bayrağı" olduğu, okulumuzun "Milli" Eğitim Bakanlığı'na bağlı olduğu, ordumuzun "Türk ordusu" olduğu... öğretildi. Ama bunların hepsi koskoca bir yalandı.
Az çok gerçeklerin farkına varacak yaşa gelen herkes görüyor ki, bu ülkede milli diye sunulan hiçbir şey milli değildir. "Milli" Eğitim Bakanlığı, emperyalizmin ideolojisini, kültürünü öğretir okullarda. "Türk Ordusu"nu yönetenler, nasıl oluyorsa, Amerikan yönetimi tarafından "bizim çocuklar" diye adlandırılır. "Milli" İstihbarat Teşkilatı'nın maaşlarını CIA öder, planlarını MOSSAD yapar. "Milli" Güvenlik Konseyi, emperyalizmin Ortadoğu'daki, Türkiye'deki güvenliğinin konseyidir, vs. vs.
Kısacası, adı "milli"yle başlayan ne varsa, onda bir gayri-millilik var. Emperyalizme bağımlı bir ülkede böyle olması da doğal olandır.
Bu işbirlikçilik vatanı,
bayrağı savunabilir mi?
Türk bayrağının doğuşunu res meden ve birçok yerde karşımıza çıkan tabloyu hatırlayın; bir kan denizinin üstüne gökteki ay ve yıldızın şavkı vurmuştur. O kan "vatan" için dökülen kanı temsil ediyor.
Veya Mithat Cemal Kuntay'ın ünlü "bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır" dizelerini hatırlayın. Ülkemizde şovenist bir hamasetin aracı olarak kullanılan bu sözlerde elbetteki bir gerçeklik payı var. Dünyanın hemen her yerinde ulusal devletler için savaşılmıştır, krallıkların, padişahlıkların armaları yerine ulusal devletlerin bayrakları bu savaşlar sonucunda kabul edilmiştir. Ay yıldızlı bayrağa ulusal bir değer kazandıran da Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda emperyalist işgalcilere karşı savaşan halkın dökülen kanından başka bir şey değildir.
Bugün gerçek olan şey şu ki; artık bu topraklar üzerinde, devrimciler dışında bu topraklar uğruna ölen kimse yoktur.
"Bayrak" edebiyatı yapıp, "bayrak" provokasyonu düzenleyenlerin vatan için, bağımsızlık için bırakın kanlarını dökmeyi, tek bir tırnaklarının ucunu feda etmeleri sözkonusu değildir. Tersine, onlar vatan için kan dökmek yerine, emperyalizm için vatanseverlerin kanını döküyorlar.
Genelkurmayı'yla, MHP'siyle, burjuva medyasıyla, tüm diğer düzen partileriyle emperyalizmin hizmetinde olanlar, özelleştirmelerde, tarım politikalarında, F tiplerinde, Irak'ın işgalinde hep emperyalistlerin dediklerini yapanlar, emperyalizme uşaklıklarını gizlemek için bayrağa sarılıyorlar. Bayrak onlar için sadece ve sadece uşaklığın önüne çekilmiş bir PERDE'dir. Onlar için bayrağın başka da bir anlamı yoktur.
Koçlar'ın, Sabancılar'ın ve onların sivil-asker hizmetkarlarının milliyeti yoktur. K‰rları vardır sadece. Eğer çıkarları gümrük duvarlarının yükseltilmesini gerektirirse, en "ulusalcı" onlardır; ama eğer çıkarları gümrük duvarlarının sıfırlanmasından yana ise, en AB'ci onlar olur; çıkarları için alenen ABD'nin bir eyaleti olmaya bile itirazları olmaz.
Bu demagojilerinin, uşaklıklarının açığa çıkmasını engellemek için de "bayrak asın" kampanyaları açıyor, "bayrak asın" diye tehditler yağdırıp linç saldırıları organize ediyorlar.
Bayrak kampanyaları hep devrimcilere, ulusal hakları için mücadele veren yurtseverlere karşı açılmıştır; Hürriyet'in, Rauf Tamerler'in bir kez bile olsa, emperyalizmin herhangi bir aşağılamasına karşı "bayrak asın" çağrısında bulunduğunu hatırlıyor musunuz? Hatırlayamazsınız, böyle bir çağrıları hiç olmamıştır.
Bayrağı, zor veya icazet aracı olarak kullananlar,
bayrağa en büyük saygısızlığı yapanlardır
Bayrağa ve ulusal marşa en büyük saygısızlık, bayrağı ve ulusal marşı işkence, baskı, yasak aracı yapmaktır. Hangi devlet kendi vatandaşlarına karşı marş söyletmek, bayrak astırmak için ZOR kullanır? İşte oligarşinin devleti bunu yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir. Bayrağın ve marşın bir dayatma aracı, bir işkence aracı olduğu yerde, ulusal bir değer değil, şovenizm vardır.
Şu tablo çok çarpıcı ve düşündürücü değil mi: Trabzon'da bayrak taşımıyorlar diye saldırıyorlardı, Seydişehir'de bayrak taşıyanlara saldırdılar. Mersin'de "yerlerde sürüklendi" diye ortalığı ayağa kaldırdıkları bayrak, Seydişehir'de "Türk polisi"nin copları, panzerleri altında ezildi, yerlere atıldı.
Halkımız, çaresizliğin, güçsüzlüğün sonucu sarılır çoğu kez bayrağa; gecekondusunu yıkmaya gelen dozerlerin karşısına Türk bayrağıyla çıkar. Sanır ki, karşısındakilerin bayrağa saygısı vardır; sanır ki, o bayrak onları faşizmin zulüm güçlerine karşı korur. Bayraklar enkazların altında kalır, gecekonduluların kanıyla bulanır. Dinlemez zulüm. Oligarşinin çıkarları sözkonusu olduğunda ezan, bayrak, kuran, milli marş hiçbir şey dinlemez. İstiklal Marşı okuyan emekçilerin üzerine polisin coplarla saldırdığı sahneler çoktur.
Düzen, bayrağı emperyalizm işbirlikçisi oligarşinin iktidarıyla özdeşleştirmiş ve bunu dayatmaktadır. Bu dayatmanın sonucu, eylemlerde bayrak taşımaktır; düzene, iktidara karşı ekonomik, demokratik, siyasi hak ve özgürlükleri için yapılan eylemlerde Türk bayrağı taşımak, artık bir "ulusallık" değil, adeta "korkaklık" göstergesi olmuştur; Türk bayraklarıyla eylem yapanlar, kendilerince "biz düzene karşı değiliz... biz kötü eylemciler değiliz..." mesajı vermektedirler. Ama düzen, emekçiler sınırı biraz aştıklarında bu mesajı da dinlemeyip saldırmaktan geri durmuyor. Bu ülkede Türk-İş veya Kamu-Sen üyelerine kadar tüm emekçiler faşizmin saldırısına hedef olmuş, Türk bayrağı taşımak da onları kurtaramamıştır.
Halkın oligarşik iktidara karşı verdiği mücadele, sınıfsal bir mücadeledir ve bu mücadelede "ulusal" değil, sınıfsal değerler, sınıfsal çıkarlar belirleyicidir. O anda, görünsün ya da görünmesin, polisin üzerinde de, halkın üzerinde de kendi sınıfının bayrakları dalgalanmaktadır.
Ulusal çıkarları ve değerleri devrimciler savunuyor!
Ulusal çıkarları ve değerleri savunmak, emperyalizme karşı direnmektir. Emperyalizme karşı savaşmayanların vatandan, bayraktan sözetmeye hakkı yoktur. Sözediyorsa, riyakardır. Özbekistan'da halkın üzerine ateş açan tanklardaki "Türk bayrakları"yla mı gurur duyacağız? MOSSAD'la birlikte Filistinli direniş örgütlerine karşı operasyon düzenleyen MİT'in "milli"liğiyle mi gurur duyacağız? Taksim Meydanı'nı işgal eden askeri birliğin bayrağı ve sancağıyla mı gurur duyacağız? Amerika adına işgal ordusu olarak görev yapanları, başına çuval geçirildiğinde ses çıkarmayanların taşıdığı bayrak bağımsız bir cumhuriyetin ulusal bayrağı değil, işgal edilmiş bir sömürgenin bayrağıdır.
Emperyalizm karşısında hiçbir hükmü olmayan, bağımsızlığı temsil etmeyen bir bayrak, Türk ulusunun temsilcisi olamaz. Biz, bağımsızlığımızın simgesi olan, emperyalizm karşısında ulusal onurumuzu ve gururumuzu yükseklerde tutan bir bayrağımız olması için mücadele veriyoruz.