- yaaaa ben korkmam anne, sen git okuluna, yürürüm ben burdan
- oooğlum tahta köprüyü geçelim beraber, ondan sonrasını kendin git
- tamam
çok itiraz etmeyen bir çocuk. sus deyince susar, alışverişte ağlamaz, top oynarken terlemez. tahta köprü'den sonra da kendisiyle gelen annesine sinir olur ama ses etmez.
- hocaanım nasılsınız? bizim oğlanı siz götürebilirseniz eğer, ben de dersime geç kalmayım.
- tabi tabi ne demek. siz işinize bakın. gel bakalım sultan. çocuklar şşş siz iki sıra! kalkın bakayım ayağa. hmmm tamam. ramazan sen bir arka sıraya geç. mahmut sen de yan sıraya. gel sultan ismail'in yanına otur.
yeşil gözlü, kumral saçlı, kafası; saçları yüzünden mi bilinmez ama normalden biraz uzun, köpek dişlerinin biri de gereğinden fazla çıkık bir ismail'in yanına oturdum. önlüğünün yakası herkesinkinden daha düzgün, cebindeki mendili en güzel üçe katlanmış ismail'in. ilkokul üçüncü sınıf talebesi bir ismail için fazla sessiz ve sanki kıracakmış gibi iki parmağının arasında tuttuğu kalemin gerisinde önündeki kapalı kitaba bakarak kıpırdanan gözleri ve fısır fısır bir şeyler söyleyen ağzıyla fazla uslu.
- adın ne senin?
- sultan
- soyadın?
- dördüncüvites
- yıah yıah yıah çok komik. şş maaamuut! dördüncüvites la bunun soyadı.
herkes gülüyor, ben babama kızıyorum. yine soyadı mevzusu. anırır gibi garip bir gülüşü var ve ben ismail'den nefret ediyorum. bu perdesiz sınıftaki pembe arı maya resimli silgilerin, beslenme çantalarındaki yeni soğumaya başlayan haşlanmış yumurtaların kokusundan da.
okul dönüşü ilk başta elele tutuşturdular bizi, akıllıca gidelim diye evimize. neden bunun elini tutuyorum, neden beraber gidiyoruz, kendi başıma neden akıllı değilim? hemen bıraktık ellerimizi. yeni taşındığımız apartmanın kapısından girerken, ismail'i karşı apartmanın bahçesinde gördüm. anırır gibi gülen yeni komşu ismail.
...
başlangıcı samimiyetten uzak, ama kalan ilkokul hayatı el ele olmasa da hep yanyana geçen bir arkadaşlık. bütün sorulara doğru cevap veren, en yüksek notları alan, okul çıkışı tahta köprü'den trenleri seyreden, cumhuriyet pastanesi'nden ekler yiyen, akşama kadar cebeci'nin yokuşlu sokaklarında bisiklet süren, biri babasının zoruyla namaz kılarken öbürü akvaryum balıkları üzerinde deney yaparak dışarı çıkılmasını bekleyen iki çocuğun arkadaşlığı.
- sen kılmaz mısın sultan evladım namaz? bak orda var ismail'in başka seccadesi
- yok amca ben evden çıkmadan kıldım zaten.
- aferin yavrum, aferin.
ödüm patlıyor cehenneme gideceğim diye ama kılmayı bilmediğim namazı kılar gibi yapmak daha zor. çünkü ismail ışık hızıyla iniyor secdeye. rükular havada uçuşuyor bir an önce bisiklete binme hevesiyle.
ismail'in gülmeleri artık anırmaktan çok ağız dolusu samimi kahkahalar şeklinde geliyor kulağıma. onun gibi ağzımı aça aça, kafamı kaldıra kaldıra, omuzlarımı sallayarak gülmeye çalışıyorum. zaten çok gülüyoruz ismail'le.
okullar değişince beraber geçirilen zamanlar da azalıyor ama komşuluk ilişkisi kurtarıyor kahkahaları. yaş büyüyor, ismail'in zeka seviyesi arttıkça artıyor, başka bir şehre gidiyor okumaya. gereğinden fazla çıkık köpek dişlerini tedavi edecek ileride.
- ismail bişiy söyliycem. didem ölmüş
- bizim didem mi? ne zaman, nasıl?
- siz taşındıktan sonra. mankenlik yapıyodu bu, amerika'ya gitmiş gelmiş. aşık mı olmuş ne? bi şişe viski içmiş, bileklerini kesmiş. sonra da camdan atlamış. bahçe demirlerinin üstüne düşmüş.
- köprü'nün yanındaki demirlere mi?
- hı hı
- (bir damla gözyaşı) sultan! niye böyle yapmış o? çok iyiydi didem. sana şarkı söylerdi hatırlıyo musun?
- (bir damla gözyaşı) hatırlıyorum ismail, hatırlıyorum...
- ...
- şşş bira içek mi lan?
- ne birası ya ben içmem. sen de içme çok günah.
...
- yaaaa ne korkacam anne, evdeyim işte idare ediyom ben. nası gidiyo sizin tatil?
- oğlum boşver tatili bişey söyliycem. ismail ölmüş.
- hangi ismail, bizim ismail?
- ay oğlummm, çok severdiniz birbirinizi. ah yavrum. trafik kazası. neyse ben kapatayım bekleyenler var. sen de üzülme tamam mı?
- tamam.
...
ne vardı lan içseydin birayı? gitseydik, ben bi sürü yer öğrenmiştim yeni. dağıtsaydın benim gibi. o yaşında bile hala cebine koyduğun mendillerin düzgünlüğünü sikeyim ismail. bu ormanda düzgün ağaç yok oğlum! o pastel boyayla çizdiğimiz iki dağın arasından sakince köyün içine akan ırmak yok. ağzını doldura doldura gülüp ağzına sıçmayan adam yok.
niye içmedin lan o birayı? bok mu var siktirip gidiyosun niye ayrılıyosun yanımdan? çok mu meraklıydın lan elin pis ağzının çürüklerini doldurmaya. senin içmediğin biraların tortularını temizlemek çok mu ilgini çekiyodu. niye kaydırıyosun lan orospu çocuğu fransızların bu milletin adamını kazıklamak için sattığı o boktan ucuz arabayı. bisikleti bile kaydıramazdın sen. iddia etme rekor benimdi.
...
ismail, facebook diye bir şey var, senden çok sonra çıktı. insanlar ilkokul arkadaşlarını buluyor...
didem'i de al gel lan! millet bisiklete binmeyi, şarkı söylemeyi bilmiyor.