ilki tutunca devamı çekilmiş
doğmamış çocuklarıma
öndeyiş
dizlerim kesiliyor zehirli kemanların
kanıma karışan kimyasal nefesiyle
ölüm beni çağırıyor en sevecen sesiyle
bütün batık gemilerin yattığı yere
ey doğmamış çocuklarım
ey nietzsche
daha bir net görüyorum yüzlerinizi
gözlerim körleştikçe
1
en güzel çocuklar doğmamış çocuklardır
onları o tutkulu büyük aşklar yaratır
o tutkulu büyük aşklar ki fırtınalarla
kısacık kavuşmalar uzun ayrılmalarla
balta girmemiş yalnızlıklarla
sevişerek yaşanır
sizler ki en güzel çocuklarımsınız
o büyük aşklar kadar haklı ve imkânsızsınız
sarışın alevlerle rüzgârları deli eden kucak kucak saçlarını anneniz
ne yüzden kısalttıysa
sahihlik ne yüzden tedavülden kalktıysa
bütün iyi edebiyat üç bin yıldır ne yüzden hep bir hüznü anlattıysa
siz çocuklarım
siz o yüzden doğmadınız
sizler ki en güzel çocuklarımsınız
sırf gözlerim kapalıyken görüyorum sizleri
o büyük aşklar kadar haklı ve imkânsızsınız
2
güneşin doğmadığı o nursuz sokaklarda dolaşmak zorundaydım
annenize oralarda rastlayacaktım
etraf cinnet kokuyordu erkekler dövüşüyor kadınlar korkuyordu
çaresiz ve ceketsiz kaçak çocuklar
sağanak yağmurlarda kedilerle birlikte ıslanıyordu
cumartesi akşamları fırınların önünde kuyruklar oluyordu
bir göktaşı gibi apansız çıkagelip hayatıma girdiğinde
annenizin yüzünden o bembeyaz suçsuzluk daha kazınmamıştı
kentteki takvimlerin uğursuz kehaneti henüz haklı çıkmamıştı
ben uzak bir denizden yeni döndüğüm için kendime çok benziyordum
kristal bir kadehten yudumlamak yerine
hayatın özsuyunu tas tas içmek istiyordum
annenize gelince nerde bir ayna görse
oturup yüzündeki o güzelim suçsuzluğu örtbas etmek istiyordu
bir makyaj hilesiyle ve ödünç mimiklerle
hava tahmin raporları hiç umut vermiyordu
gökten kükürt ve ateş yağacak deniyordu
altı irinle dolu kocaman bir yaranın kabuğunu andıran kentin çopur yüzeyinde
aşklar barınmak için pastoral bir leke aranıyordu
3
anneniz güzeldi
bu günahlı gezegende var olması mümkün olan en mesut tesadüfe
borçlanarak bulduğum o bembeyaz güzelliği sanki düşseldi
bilirdim ki seraptı ona dokunduğumda kaybolmayışı
bilirdim ki aslolan olmayışıydı var olmayışı
tarih onun yokluğuydu yokluğu ki somut koca bir taştı
ne zaman kapasam dışardaki zamanın yürüyen gerçekliğine
gözlerimin yeminli kapılarını
bilirdim ki o koca taş hep yeniden yuvarlanıp kapıları kıracaktı
bilirdim ki tarih'in çiçek bozuğu yüzü her defasında
mağaramda açtığı o gedikten içeri arsız arsız bakacaktı
anneniz güzeldi
dramatik güzelliği
—nice kentlere girmiş ve girdiği her kentin
burcundan bayrağını göğünden mehtabını indirmiş—
bir haçlı ordusunun bütün günahlarına sebep olmaya
tek başına yeterdi
anneniz güzeldi
elini tuttum ve
—nice yazlardan nice nazlardan sonra—
o kötü eve
benimle geldi
4
kara kadife bir pelerin gibi
kuşandığı gecenin eteklerini
ardından sürükleyerek
koynunda dramatik tehlikeler gizleyerek
en imkânsız saatlerde gelirdi bana
ve rüyama girer gibi girerdi
daracık yatağıma
ama bilirdim
bütün sevme gücüyle benimken bile
gövdemi tırmalar ve ısırırken
göğsümün kafesinde uyuklayan hayvanı
dürtüp kızıştırırken bile
kanımda hızlanan elektrikle
içime yıldırımlar düşerken
kollarımda devinen şey çıplak gerçekken
bilirdim ki seraptı ona dokunduğumda kaybolmayışı
bilirdim ki aslolan olmayışıydı var olmayışı
5
"gerçek"
bir patates gibi dümdüz
açık anlaşılır ve netti
plastik güller ve elastik gönüller çağında hayat
protein demekti
melâlin her türlüsüne
cerrahi müdahale gerekti
duyguları mikroplarla birlikte kapı dışarı edip
hayatı uzunca bir ameliyat seansıymış gibi yaşayan
ve başkalarının hayatından başka kaybedecek şeyi olmayan
bir takım cerrahlara teslim oldu anneniz
kasıklarındaki açlığı aşk yerine dana etli yahniyle
doyurabilsin
ve patates suratlı gürbüz çocuklar
doğurabilsin diye
saplanmış bir dikeni çıkarıp atar gibi
bu çağdışı romansı hayatından atıverdi
o bembeyaz suçsuzluğu yüzünden
bir daha nüksetmemek üzere
neşterle kazıtıverdi
ey doğmamış çocuklarım
sizi anneniz intihar etti
siz arkaik aynaları örten tozlar altında taammüden unutulmuş
o büyük aşklar kadar güzel ve imkânsızdınız
o patates suratlılar doğsunlar diye
doğamadınız
sondeyiş
ne söylenebilir artık
her şey patates gibi dümdüz
ve yalınsa
tüm sorular sorulmuş cevaplar alınmışsa
sesler ve görüntüler haklıysa
yani formüller ve takvim her şeyi açıklıyorsa
bütün evetler evet ve hayırlar hayırsa
ne söylenebilir artık
"seni seviyorum"lar "beraber ölelim"ler
göz yaşıyla ıslanmış karanfilli mendiller
intiharlar ve haplar ve kan tükürmeler
ve pembe cinayetler ve beyaz porselenler
madem ki eskidiler
madem ki öpüşürken bile gözlerini kapamıyor hiç kimse
madem ki herkes böylesine tetikte
ödün vermez ve uyanık
ne söylenebilir artık
ey doğmamış çocuklarım
bunca bilgisayar ve tanksavar arasında
yeryüzünün bu en çılgın macerasında
elbetle yeriniz olmayacaktı
bizler bu kalın kabuklarımızla
sizler gibi bir incelik yaratamazdık
ne söylenebilir artık
elveda çocuklarım
elveda o bir anlık
ya da hiç olmamış saflık