ardısıra siparişlerimizi almak üzere garson geldi. ben iki tane çift kaşarlı tost söyledim. bu da menüye bir süre baktıktan sonra "bana da kavurma kaşarlı" dedi. irkildim. garson tamam diyerek uzaklaşıyordu ki tekrar çağırdı; "yok yaa yok, pastırmalı aliim ben, burda yazmıyo ama yaparsınız di mi?" dedi. garson ile göz göze geldik. "abi boku yemişsin sen" dedi gözleriyle adeta. "peki" dedi gitti garson. dıravdan telefonumu kurcaladım. "bir telefonla konuşup geliyorum ben hemen" dedim. dışarı çıktım. birkaç adım ilerleyip arkama baktım. ve iskeleye varana kadar bir daha arkama bakmadan depar attım. 14:00 karaköy vapuruna yetiştim. zor attım kendimi vapura. telefonumu koşarken kapatmıştım.
karaköy'den inince tünel'e binmeye karar verdim. tam girişe gelince vazgeçtim. yüksek kaldırım'dan galata'ya doğru tırmanmaya başladım. keranenin sokağına gelince aklıma geldi tekrar. o huzursuzlukla takip ediliyor hissine kapıldım. arkama baktım. bisikletinden inmeden o yokuşu tırmanan kuzey avrupalı turist ile göz göze geldim. "sizin şehir şok güzel, türkiş kebab şahane" dedi adeta. tıpkı bir roman karakteri gibi tebessüm ettim. yürümeye devam ettim. istiklal'e gelince biraz soluklanmak için durdum. hızlı hızlı lise'ye doğru yürümeye başladım. tedirginliğimi bir türlü atamıyordum üstümden.