Bu kelimeyi çöp video (trash video )kelimesinden türettim. İşe yaramaz ve artık izlemez olan filmler için deniliyor. Yetmişler, seks filmleri furyası dönemi filmleri gibi filmler ya da bazı üstün körü yapılmış diziler (shop opera- sabun köpüğü operası) ya da ucuz romanlar ( pulp fiction) gibi kalitesiz ürünlere doğrudan çöp demeli aslında. Bazı çöpleri geri dönüşüme gönderemiyoruz, sürekli hayamızda. Birileri onları zorla hayatımıza sokuyor, daha dorusu hayatımızdan çıkarmıyor. Sürekli onları ekranlarda görüyoruz. Üstelik varlıkları reytingleri, gişeleri düşürdüğü halde, illa ekranlara çıkıyorlar?
Örnek olarak Hülya Avşar’ı ele alalım. Son on yıldır ne iş yapıyor bu kadın? Televizyon yarışmalarının jürisi, başka? En son Orhan Kemal’in 72. Koğuş’unun sinema filmi, sırf o var diye, gişede gümledi. Onun olduğu filmi, diziyi izlemiyor insanlar. Bu sefer de yarışmalara jüri oldu. Aslında izlenen yarışma, başka biri olsa daha fazla izlenecek belki. Kendisi de pek sevilmediğinin farkında, bu yüzden şirin gözükmek için evet, yıldızlı evet falan diyor. Aslında bu da Acun Ilıcalı’nın bir oyunu. Çünkü çok aşırı kötü ya da iyi olmadıkça, her yarışmacının jüri ile ilişkisi şöyle gelişiyor. Bir aday ne kadar kötü olursa olsun, mutlaka seveni ya da eşi, dostu oluyor. Bir adayı üç hayırla uğurlamak, programı riske atmak demek olabilir. Öbür jüri de (Sergen Yalçın ya da Ali Taran v b) genelde hayır deyip, kararı kanalın sahibi Acun’a bırakıyor.
Aslında Hülya Avşar gibi çok çöp ünlü var. Bir dönemin ünlülerinin şöhreti devam etsin diye medya kuruluşları çırpınıp, duruyor. Prime Time denen akşamüstü saatlerindeki müzik, magazin programlarını artık yapmıyor bu zoraki ünlüler. O saatler riske atılmayacak kadar kıymetli, dev bütçeli dizilerin, reyting savaşı meydanı. Türk halkı aşırı televizyon izleyen bir millet. Gündüz kuşağında çalışıyorlar. Bir ara il il gezen gezi programları yaptılar. Sonra Gezi ve Yemek programları geldi. Minicik yaka mikrofonu ve televizyon kameraları var diye milletin yemeğine tebelleş oldular. Şimdi de ya evlilik programları ya da uyduruk programlara konukluk falan. İlla bu çöpler gözümüzün önünde olacak.
Mesela ilk müzik yetenek yarışmasının o kadar da iyi müzik yapamayan birincisi vardı, adı Bayhan. Bu şahıs birden bire, evlilik programlarına katılan, akıl hastası olduğu belli bir kadına talip oldu. Evlenmedi tabi, meğer bu şahıs Youtube kanalı açmış, reklamını yapacakmış. Sonra aynı kadını, yeni albüm yapmış, türünü seçemeyeceğim kadar kötü başka bir şarkıcı istedi. Kadın hiç biriyle evlenmedi tabi. Hanife gibilerine çoktan ad takıldı, medya maymunu.
Aslında medya maymunları, çöğ şöhretlerin bir kısmı. Her çöp şöhret medya maymunu değil. Çöp şöhretlerin hemen hepsi maymunluk ya da soytarılık dediğimiz absürt davranışları kamuoyu önünde gerçekleştirmekte. Biz bu kelimeyi, daha çok akıl hastası, ne yaptığını çok da bilmeyen kişiler ya da böyle absürt işler haricinde medyaya sunacak bir şeyi olmayan kişileri kast ediyoruz. Mesela tüm kariyeri evlenememek olan, evlenme programı yarışmacısı Caner’de, Hanife kadar akıl hastası olmasa da bu sınıfa girer. Ben saksı değilim çıkışı ile hatırlanan Erol Büyükburç’ta ne yazık ki yaşamının sonunda medya maymunu olmuştur.
Buraya kadar yazdıklarıma bakarak çöp ünlülerin çıkış yaptığı dört kaynak görüyorum:
1) Dandik olanları başta olmak üzere yarışmalar. Gerçi ciddi denilen yarışmalar bile gereksiz kişilerin şöhreti için kullanılabiliyor. Mesela Hülya Avşar, Türkiye güzeli seçildiğinde tüm jüri üyeleri onun şahsen tanıyormuş ve boşanmış dul olduğunu biliyormuş. Muhtemelen boşanmış oluşunun kamuoyuna çıkması ve ardından çıkarılan çalınan taç yaygarası da önceden hazırlanmıştı.
Doksanların Biri Bizi Gözetliyor ile başlayan yarışmaları, çöp şöhret fabrikası gibi çalıştı, halen de çalışıyor. Evlilik programlarını da bu grup programlardan sayabiliriz.
2) Televizyonda ya da sosyal medyada çok gereksiz hareketleri ya da açıklamaları ile şöhret olanlar. Bu tür çöp şöhretlerin ilki, tiyatrocu Levent Oran’dır. Oyunları yada rol aldığı işleri ile bulamadığı şiddeti, kadına karşı şiddeti överek bulmuştur. Bunun için önce o zamanlar moda olan Talk Show programlarına sıra ile katılmış, sonra da turneye çıkmıştır. Turnede sahnede neler yaptığını bilmiyorum. En sonunda pavyonda çalışmaya başladı ve Show tv her akşam pavyonda olanları yada onunla ilgili bir kurguyu yayımladı. İki dizinden kurşunlanınca o da bitti. Hatta hatırlıyorum, o zamanlar Uzan holdinge ait olan Star gazetesi, DİZİ ÇEKİLDİ diye manşetten vermişti bu olayı. Bu şöhretlerin sosyal medyada belli dönemde, belli ortamlarda şöhret olup, sonra çabucak unutulanlarını saymak imkânsız gibidir. Mesela bir dönem, bir video altına Filiz isimli bir kız, Türkün gücünü gösterelim gibisinden bir şeyler yazmış, bir erkekte, Filiz Sevişelim mi diye yorum yapmıştır. Bir ara sosyal medyada filiz sevişelim mi sözü bir espri, deyim olmuştur. İşin ilginç yanı bu genç adam da, bu tuhaf şöhretinden uzun süre habersiz olmuş, en nihayetinde niye herkes bana sevişelim mi diye soruyor diye serzenişte bulunmuştur.
3) Eski şöhretlerin, tekrar ortaya çıkma çabası ile çöp olması. Buna Erol Büyükburç’laşma diyorum. Ben saksı değilim diye bağırıp, kendisini çöp şöhret yapmıştı. Üç Hürel, Ali Rıza Binboğa gibi doksanlarda tekrar hatırlanmanın rüzgârı ile bir iki yeni ya da tekrar albüm yapıp, sonra köşelerine çekilen eski şöhretler olmuştur. Bir de Erol Köse, Banu Alkan gibi kaybettiği şöhreti tekrar yakalamak için magazin medyasının oyuncağı olanlar vardır.
4) Bir de iktidar yandaşı medya tarafından kullanılıp, atılan ve böylece gerçekten çöpe atılanlar var. Bunlar cidden sonradan unutuluyor. Mesela Yağmur Atsız! Irkçı yazar Hüseyin Nihal Atsız’ın solcu oğlu olarak ünlenmişti. Hrant Dink’in ölümünden sonra ben de Ermeni’yim diye nefis bir yazı yazan demokrattan, Kobane (Ayn el Arab)’da İŞİD kuşatmasında kalan sivillere hakaret eden bir faşiste dönüştü kısa zamanda. Yazıları, babasını andırıyordu. Sonra günlerimiz şiirini besteleyen Zülfü Livaneli ile kavga etti, ardından tüm sosyal demokrat âlemle. Derken Star gazetesi birden Yağmur beyle yollarını ayırdı. Salih Memecan gibi son bir protestosunu bile edemedi.
Bu tür çöp şöhretlerin ilk olarak Sezen Aksu olarak görebiliriz. 1990’lı yıllarda genç popçuların ilk sözü idolüm Sezen Aksu olurdu. Onun dokunması ile üçüncü sınıf bar şarkıcıları, şöhretlerinin doruğuna ulaşıyordu. Tarkan ile Sezen Aksu’nun arası bozulduğu zamanlarda, Tarkan’ın şöhretinin sonu geldiğini söylüyordu. Sezen Aksu söz yazmazsa, beste vermezse megastar biter diyorlardı. Derken AKP’nin referandumlarından birinde yetmez ama evetçi oluverdi. Geniş bir hayran kitlesini kaybetti. Ardından da yüz felci geçirdi, sahnelerden, stüdyolardan uzak kaldı. Bu sürede internet yaygınlaştı, müzik sektörünün kalbi Kral tv başta olmak üzere klip yayınlayan kanallardan, Youtube başta olmak üzere dijital alanlara taşındı. Yepyeni sesler geldi. Gezi olaylarında da sol dünya onu ret etti. Uyan Alim şarkısını, gezi şehitlerinden Ali İsmail Korkmaz’a adamak istedi, kitlenin tepkisini görünce de zaten onu kast etmemiştim dedi. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra öğretmen olan babasının, Fettullah Gülen cemaatinin Yamanlar kolejinde çalıştığı hatırlandı ve kendisine cemaatçi dendi. Sonrasında tekrar sahnelere dönemediği gibi, veda konserleri de çok ilgi görmedi.
Pek çok şöhretli ya da eskiden şöhretli kişiler, bir şeyler elde etmek umuduyla iktidara yanaşıyor ve kullanım süresi dolunca çöpe atılıyor.
Aslında her şöhret gibi, çöp şöhrette geçici, hatta gerçek şöhretten daha geçicidir. En uzun süre şöhreti yaşamış çöp şöhret, Öztürk Serengil ve Aydemir Akbaş gibi Yeşilçam yıldızlardır. Serengil, en son televizyonlarda domates-salatalık, bamya, cin biber içerikli berbat bir parodi yayımlandıktan sonra medyadan men oldu ve ortadan kayboldu.
Bu yazıyı yazmamdaki sebep, özellikle yandaş medya bu çöp şöhretleri el üstünde tutuyor ve koruyor. Hatta iktidar yanlısı aktrol ordusu, evlilik ya da TV8’in programlarına sosyal medyada destek oluyor. Bu programları yapanlar, en başından AKP’yi destekleyenlerdi. Televizyondaki her şeyden öfke kusan muhafazakâr milleti, televizyonları ele geçirince, bu konuda konuşmaz oldu. Televizyonlarda doksanlı yıllardan daha az meme, çıplaklık, daha çok çöp şöhret var. Çıplaklıkta artık seyircinin aramadığı bir şey! Sebebi de internette kolayca bulması. Yoksa ekranlarda çıplaklığın olmaması muhafazakârlaşmaktan değil, seyirci cepten, kendi bilgisayarından çıplaklığı izlemek istemesi. Yoksa televizyonlar gene çıplaklığı yaldır yaldır kullanır. Sinemada RTÜK yok, sinemada da çıplaklık bayağı azaldı. Oysa absürtlük alabildiğine coştu.
Bu iktidar popüler kültüre, dolayısı ile te televizyona doğrudan bağlı. Gündüz kuşağı da böyle absürt programlara bağlı. Bunun bence iki sebebi var. Birincisi halkı ciddi ciddi aptallaştırma çabası. İkincisi de gündüz kuşağında, neredeyse tamamı yandaş olan kanalların izlenmesini sağlamak. İktidarın en büyük gücü, propaganda gücüdür ve propaganda gücünü yıkmak için bu çöp şöhretlere saldırmalıyız. En zayıf yanları da bu.
Katılıyorum hatta Pek çok şöhretli ya da eskiden şöhretli kişiler, bir şeyler elde etmek umuduyla iktidara yanaşıyor ve kullanım süresi dolunca çöpe atılıyor.
@lee loo: kimseye söyleme ama aradan bir cümle seçtim ve bence diyerek kendi düşüncemişim gibi sundum. Sanırım sentor haklı.