erik'in başından geçen heyheyli olaylar ve bu debdebe ile imtihanı

erik kendine geldiğinde bir inşaatın en üst katında, yere bir böcek gibi yapışmasını engelleyen 20 cm'lik zemin ile göz göze geldi...

ayağa kalktığında sırtı inşaatın en üst katındaki bidonlara dönüktü. bulunduğu yerden bir süre şehri izledi. dizleri parçalanmış, üstü başı toz toprak içindeydi. avuçlarına baktı. beyaza bulanmıştı. brus vils gülüşü ile uzaklara bakmayı sürdürdü. arkasını döneceği sırada mermiyi namluya sürme sesi duyuldu. ( çıkırt )

ensesinde buz gibi demiri hissetti. "şimdi yavaşça o lanet yüzünü buraya dön erik" dedi her an fuck deme ihtimali yüksek siyah giyimli adam. erik yüzünü döndü. evet. bu düzenbaz orange'dan başkası değildi. erik tekrar arkasını döndü orange'ye. orange çok beklemeden içinde birkaç tane fuck geçen cümle kurdu. erik cümlenin sonu beklemeden bir adım attı ve...

90'larda çocuk olduğunu ispatlarcasına kedi bokunu öperken buldu kendini erik. toki'nin inşaata daha yeni başlamış olması, dolayısıyla ikinci katta oldukları için kadir topbaş'a içten bir teşekkür etti. (kadir abi??) fakat toki'nin bakanlığa bağlı olduğunu bilmiyordu erik. olsundu. ayakları kıçına vura vura caminin avlusuna doğru koşmaya başladı arkasından vızır vızır gelen mermilere aldırmadan..

orange o lanet olası koca kıçını kuma atmaya kıyamadı. bidonların arkasından dolanarak merdivenlerden inmeye başladı ikişer ikişer. bu tempoya daha fazla dayanamayacağı belliydi. derhal telefonuna davrandı. "lanet olası erik'i elimden kaçırdım, çabuk merkez camii'nin oraya doğru yardıma gelin" dedi ve telefonu kapatmadan cebine koyarak koşmaya devam etti. herhalde karşı tarafın telefonu nasılsa kapatacağını düşünüyordu. e peki karşı taraf da aynı şeyi düşünseydi. sonsuza kadar telefonları açık kalacaktı. neyse ki orange'nin şarjı bitmek üzereydi. gün boyu telefonundan oyun oynamanın cezasını çekeceği yerde mükafatlandırılıyor muydu yoksa? bilemeyiz... erik imamla çarpışıp sebilin yanından hızla geçerek aşşağı mahalleye doğru deparına devam etti...

kuruyemişçinin yanında dikilen üç beş tane delikanlının yanından geçerken "hırsız olmasın la bu sakın aq fuck" gibi bir laf duyduysa da adeta 100 m engelli koşarcasına bebek arabasının üstünden atlayıp kendini bir petshop'a attı çünkü sokağın başında orange'nin adamlarını çoktan görmüştü. içeri kan ter içinde berbat bir haldeki adamın girdiğini gören dükkan sahibesi biraz ürkse de canı çok sıkıldığından olsa gerek bu durumu garipsemedi. hoşgeldiniz bayım dedi. erik etrafa baktı. bir tane hemstır bakıyorum dedi...

"sizin gibi kaslı bir erkeğin hemstır'la ne işi olur ayol, pitbul verelim sana ahahaha" dedi saçları çok fazla sarı olan kate. kate mahallenin dilberi dedikleri cinsten bir ablaydı. muhtar tom ile kırıştırması neyse de maliyeci etham bey ile yüz göz olması adını iyice çıkartmıştı mahallede. square park mahallesi muhafazakar bir mahalleydi. fakat bu bilgi kate'nin umurunda değildi. erik'e yaklaştı. elini omuzlarına attı. ne kadar da büyük kasların var dedi. erik, "get out lan manyak karı" diye iterek arka kapıdan bahçeye kaçtı. bahçede birkaç tavuk ve duvara yaslanmış mavi bir bisiklet gördü...

erik bahçedeki tavukları ve duvara yaslanmış mavi bisikleti görünce bir an dejavu mu bu diye irkilse de kendine geldi. bisikleti aldığı gibi yola çıkardı, atladı üstüne. son nefesini veriyormuşcasına pedalları çevirmeye başladı. sokağı döndüğü anda bahçede orange'nin adamları çoktan belirmişti. kate orange'nin adamlarından jr lemon'a asılmaya kalksa da umduğunu bulamayacaktı...

erik sahil yoluna inen ara sokaklardan ilerlerken peşindeki siyah otomobili fark etti. çıkmaz sokağa girdiğini anladığında orange'nin adamlarına ait olan siyah otomobil çoktan sokağın girişine park etmiş olacaklardı...

erik kapana kısıldığını anladı. yine avuçlarının içine baktı. beyazlıktan eser kalmamıştı. erik, hemen r yapacak bir karaktere sahip değildi. söyleyin orange'ye, onun istediği şey bende değil!" dedi erik. "bunu bize değil, orange'ye anlatırsın" dedi big lemon. ve yersiz bir şekilde jr lemon'un ayakkabılarına baktı. bağcığı açılmıştı...

ani bir fren sesiyle bir başka siyah otomobil sokağın başında durdu. ikilinin yanlarına öfkeyle gelen orange "neden telefonunu kapatmadın seni ahmak" diyerek payladı big lemon'u. telefonununu cebinden çıkarıp baktı big, "aaa kapanmamış, ama patron sen niye kapatmadın o zaman" diyerek gayet haklı bir soru sordu orange'ye. "bakalım sen ne zaman kapatacaksın diye bekledim ben :/" dedi orange. ve aynı anda gözü jr lemon'un açılan bağcıklarına takıldı...

olanları büyük bir dikkatle izleyen erik daha fazla dayanamadı. "ya siz napıyorsunuz allah aşkına, ne stupids adamlarsınız ya" diyerek grubu bir güzel payladı. orange tüm heybetiyle erik'in üzerine doğru yürümeye başladı. 5-6 metre kala cebinden magnum'u ( silah olan magnum evet, o kadar da cıvık değil hikaye!! ) çıkarıp erik'in göğsüne hedef aldı. 2 metre kala durdu. "sana tek bir soru soracağım ve 5 saniye içinde cevaplamazsan tetiği çekeceğim" dedi orange. "nereye sakladın?" dedi. 5... 4... 3.. 2.. 1.....

"çatıda" dedi erik. "hangi çatıda" diye karşılık verdi çözülen bağcıklarını halen bağlamamış jr lemon. "hangi çatı olacak, toki'nin yukarı mahalleye yaptırdığı sitelerin oradaki. tamam gidiyoruz, bin arabaya diyerek çekiştire çekiştire orange'nin arabasına bindirdiler. aracı big sürerken, arka koltukta sol tarafında orange, sağ tarafında jr, ensesinde magnum ile inşaat alanına doğru gitmeye başladılar. 50 metre sonra, "ya arabayı bıraktık orada ama trafik çekmez di mi ya .ss" dedi jr. sessizlik oldu. kimse cevap vermedi...

çatıya çıktılar. evet nerede diyen gözlerle erik'e bakıyordu üçü de. bidonların arkasındaki un çuvallarının içinde dedi erik. erik önde, çete arkada un çuvallarının yanına kadar geldiler. "bu inşaatın çatısında un çuvallarının ne işi var allah isa aşkına " dedi jr lemon. bir kez daha sessizliği oluşturmayı başarmıştı jr. dışarının gürültüsü mü artmıştı yoksa erik hissiyatının doruklarında mıydı. imamın camii içindeki vaazının sesini, karşı binadaki betty hanımın çocuğu frank'ı azarlama sesini, eskicilerin sesini çok net duyabiliyordu. güneş kızgın yüzünü göstermeye başlamıştı. alnından akan ter gözlerine kaçmış, gözlerini yakıyordu erik'in. hadi dedi orange. neyi bekliyoruz diye sordu. cebinden anahtarlarını çıkardı erik. en altın bir üstündeki un çuvalına sapladıçuval yırtıldı, içinden bir paketi çekip çıkardı...

"o paketi de aç hadi" dedi orange. gözleri dolmuştu erik'in. kaçmak istiyordu ama hem fizikseli hem de ruhen çökmüştü. üstelik inşaatın diğer ucundaydılar. burası aşağı sokağa bakıyordu ve inşaatın dibini de kazmışlardı. öyle kuma atlayarak yırtamazdı. bıçak gibi bir şey verin dedi erik. birbrilerine baktılar. verin dedi orange. eğilip çorabına sakladığı emaneti çıkarıp verdi jr. çorabını düzeltirken çözülmüş bağcıklarıyla o da göz göze geldi son olarak. bıçağı aldı eline erik. ayaktaydı. iki ihtimal vardı. ya paketi açıp onlara teslim edecekti. ya da savaşacaktı...

bıçağı tek hamlede big lemon'un boynuna fırlatıp sapladı. elindeki paketi yarım saniye farkla orange'nin kafasına atarak devirdi o koca cüsseli adamı. iki el boşa ateş eden jr paniklemiş, geri geri gitmeye başlamıştı. yerden kalkmaya çalışan orange ye bir tekme savurdu erik. bu sırada gerileyen jr koşarak erik'e saldırmaya çalıştı, kurşunu bitmişti. erik big'in boynunda bıçağı çekip jr'nin kalbine sapladı, yüzü koyun yere düştü jr. ikisinin ortasında orange ile boğuşmaya başladı. orange'nin magnum'unu çoktan tekmeleyerek uzaklaştırmıştı erik. koca cissesiyle altına almayı başardı orange, erik'i. boynunu tüm ağırlığıyla sıkıyor, gözlerini yuvalarından çıkartıyordu erik'in. erik eliyle etrafı yoklamaya çalışıyordu. eline geçireceği paketle orange'nin kafasına vurmayı planlıyordu ancak paket yetişebileceği bir noktada değildi. bir anda sağ eli jr'nin ayaklarına geldi. içinden bildiği son duları ediyordu erik. orange'nin yüzüne zaferi kazanmanın getirdiği bir gülümseme çoktan yerleşmişti...

erik, jr'nin ayağındaki çözülen bağcığı çekerek çıkardı. sola doğru tüm ağırlığını vererek bir anda sağ tarafa yüklendi. çok az sarsılan orange'nin boşluğundan yararlanarak bağcığı boynuna dolamayı başardı. orange'nin yüzü bir anda deep purple oldu. sudaki duman gibi gözünün feri gitti orange'nin. elleri erik'in boynundayken son nefesini verdi. erik, orange'nin öldüğünden emin olduktan sonra onu kenara fırlatıp bir süre sırt üstü yattı. sol tarafına baktığında paketi gördü. yavaşça ayağa kalktı. pakete doğru yürüdü. arkasına baktığına üç cesedi boylu boyunca yatarken bir süre izledi. paketi iki eliyle sıkıca tuttu. evet. erik kazanmıştı... turunçgillerin suyunu sıkmıştı... inşaatın diğer ucuna doğru koşmaya başladı. duraksamadan kuma atladı, kedi bokuyla gözgöze geldiğinde sırıtmaya başlamıştı....

the end

? esmer alman 24.02.2018 19:18 -1

Sevgilinin amiyla bir bağlantısı var mı bunlarin?

? sentor 24.02.2018 19:24 0

Mavi balina questi sanirim okumadim

? polska 24.02.2018 19:31 2

Sentor dışında okuyan maldır

? cavci 24.02.2018 19:34 0

@cavci: username mi var

? sentor 24.02.2018 19:35 0

Lan zaten kimse yazmiyo sozluge insanin hevesibi kiriyosunuz. Adam usenmemis yazmis. Ben okumadim, en azindan siz okuyun

? kötü 24.02.2018 19:35 0

@sentor: malesef :(
https://i.imgur.com/IBstqwH.jpg

? leblebi 24.02.2018 19:37 0

efsane tirada post atıyorum

? jak 24.02.2018 20:48 0