ilginç bir dalga.
birden ya hamza dedim!..'
son avcilar kampinda, bedir ashabi'yla alakali bir hadise olmus. bedir ashabi'yla alakali baska hadiseler de varsa anlatir misiniz?
evet. ikinci seneydi zannediyorum. baska hadiseler de olmustur boyle takviye edici turden tabii.. bazilarini unuttum. ancak o hadiseyi ashab-i bedir'in kerameti olarak naklettigimden dolayi hatirimda kalmis. o zamanlar, bir hayli dedikodu vardi.. muhtira yillariydi.. gelirler basarlar diye telas doruktaydi. biz de iste boyle, dedikodular uzerine bir gun oglen yemeginden sonra ashab-i bedir'i okumustuk ve ben mahruti cadirin diregine dayanmis dinleniyordum ki; o esnada biraz icim gecmis. eskilerin "beynennevm ve'l-yakaza" dedikleri hal ve.. misali levhalar... baktim tuglu ve ellerinde mizraklari, sancaklari ile gurul gurul bir ordu. kampta tarlalarin oldugu tarafta pur heybet duruyorlar. birisi mi soyledi, yoksa oyle mi anladim veya "biz ashab-i bedir'iz." mi dediler. bilemiyorum ama benligimi ashab-i bedir'in geldigi seklinde bir his kapladi. ben hayran hayran onlari seyrediyordum ki sanki, bulundugum yer itibariyle, birdenbire kale kapisi gibi ve soveleri oldukca kalin keresteden bir kapinin verasinda durmus, onlara bakiyorum. biri guc gosterme manasina elindeki demir kalemi (kalem mizraktan daha kucuk elle atilan bir harp aletidir.) oyle bir salladi ki, o kalin tahta kapiyi deldi gecti. ben de o heyecanla uyandim.
"hz. hamza'yi cok severim"
- sahislari secebiliyor muydunuz?
- kimin kim oldugunu secemedim. birkac defa (ruyada) ashab-i bedir'i gormusumdur. orada oyle gordugum gibi, bir-iki defa da kendimi onlarin icinde gordum. hatta harbe gidiyoruz. ben kendi kendime: "allah allah! ben ashab-i bedir'in icinde bulunuyorum ama ben sonra geldim, nasil olur da onlarla beraber olurum?" diyordum. bir baska defasinda; bazilariyla inmis geziyorum. bir kismi da, yukarida camekandan bir yerde duruyorlardi. onlara falan falandir diye bakiyorum. bu sefer oyle tefrik ve temyiz yapamadim ama, tabii hz. hamza'yi cok sevmistim. belki de mizragi atan oydu, oyle oldu zannediyorum. daha sonra meydana cikti ki o siralarda bir su-i niyetli araba kampa kotuluk yapmaya geliyormus. tam yol ayrimina gelince trafik kazasi olmus ve araba cayir cayir yanmis. daha sonra bu arabayi biz de gorduk. zaten yolumuzun ustundeydi. ihtimal o demir kalemin misal aleminden atilmasi o neticeye isaretti. kapinin gorunmesi ise inayet altinda olundugunun emaresiydi.
diger bir mevzu da sudur: "siz inayet ve koruma altindasiniz. dava dusuncesi, duygusu bir olunca ve ayni nebi'nin arkasinda bulununca, zaman ve asirlar bizi sizden ayiramaz. birimiz dunyada, birimiz ukbada, birimiz sarkta, birimiz garbda da olsak yan yanayiz." gibi bir mesaj veriliyordu. her zaman da verilebilir. elverir ki cizgi korunsun, ayni frekansta bulunulsun. aksi halde sesimizi onlara duyuramaz ve onlarin sesini de alamayiz.
kalbin ibresi surekli cenab-i hakk'i gostermeli
- hz. hamza ile alakali baska musahedeleriniz de oldu mu?
- oldu. ancak ben burada vak'alari nakle gecmeden evvel onemli gordugum bir noktaya isaret etmek istiyorum. o da sudur:
ehl-i tahkik, sahislardan istimdat etmeyi mahzurlu gorurler. kanaatimca her meselede oldugu gibi, bu meselede de olcuyu iyi ayarlamak, ifrat ve tefritten kacinmak gerekir. bize gore buyuk ve mukaddes ruhlardan istimdat olabilir; fakat kalbin ibresi her an cenab-i hakk'i gostermelidir. yani bu buyuklere, vesile ve vasitaliktan ote tasarruf adina hicbir paye verilmemelidir. zaten onlari vesile olarak istihdam buyuracak da yine cenab-i hakk'tir. o dilemedikten sonra, hic kimsenin, hicbir meselede yardimci olmasi, bir sey yapmasi mumkun degildir. ama, hak tecelli eyleyince her isi asan eder; halk eder esbabini bir lahzada ihsan eder." bu hususu da boyle tespit ettikten sonra: buyuk ve mukaddes ruhlar cesed kafesinden kurtulduklarinda, adeta bir melek haline gelirler... hele bunlardan, canlarini yuce, yuksek bir ideal ve davaya adamis olanlar, kendileriyle ayni dusunceyi paylasanlari allah'in izniyle her zaman destekler, onlara arka cikar ve onlari korurlar. ama, arz ettigim gibi frekans birligi sarttir.
hz. hamza ile alakali musahedelerime gelince bunlarin hepsini hatirlamam imkansiz. hatirlayabildiklerimden bir-ikisini kisaca arz edeyim:
ihtilalden sonraydi. salih bey, cevdet ve ben ucumuz ankara'dan istanbul'a geliyoruz... kartal civarina kadar geldik. hava hafif hafif yagiyordu. oralarda cukurca bir yer varmis; tam biz oraya yaklasmistik ki, yagmur olanca hiziyla siddetlendi ve rampanin dibine indigimizde de bujiler su aldi ve araba stop etti. bir-iki dakika icinde su kabardi ve bizim arabayi yuzdurmeye basladi. her gecen dakika su daha da kabariyor ve bir afet halini aliyordu. oyle ki kisa bir muddet sonra kalas yuklu kamyonlari bile kaldirip, saga sola suruklemeye basladi. cami biraz acayim, dedim, iceriye dolan su ucumuzu de sirilsiklam islatti. hemen cami kapattim. elden hicbir sey gelmiyordu. koca koca otobus ve kamyonlar dahi suyun yuzunde adeta saman copune donmuslerdi. hatta onlardan birkaci, sagimizdan, solumuzdan gecerken, "gecen sene burada bir suru taksi suruklendi gitti." diyerek moralimizi de bozdular... cevdet sogukkanli ve guluyor. salih bey ise benim adima endiseli...
"arkadaslara dua edin, dedim"
her ikisi de, "sizi, kalas yuklu bir kamyona bindirelim, biz arkadan geliriz." diyorlardi. tabii ki kabul etmedim. ben araba icin endiseleniyordum; zira o araba bizde emanet olarak bulunuyor. ya gider de su kiyidaki bariyerlere carparsa, diye odum kopuyordu. zaten boyle olmamasi icin de herhangi bir sebep yok. selin ortasinda ordan oraya suruklenip duruyoruz. yer yer diger arabalar bizim uzerimize, biz de onlarin uzerine gidiyoruz. direksiyon hakimiyeti diye bir sey yok.. ve tabii yapacak da. adam, "uzerime gelmeyin" diye bagiriyor. nasil gitmeyeceksin, sel tutmus seni oraya surukluyor... sonra bakiyorsun ayni adam senin uzerine geliyor... butun bunlar olurken benim "fikr-i sabitim"dir ki bir o degismiyor. ya araba kiyidaki bariyerlere vurur da parcalanirsa; halbuki emanet.. durmadan bunlari dusunuyorum...
bir ara baktim buyuk bir kalas bize dogru geliyor. aklimdan, su kalas bizim ile sutre arasinda dursa hic olmazsa araba kiyidaki sutrelere carpmaz diye dusundum ve tam o esnada arkadaslara "dua edin" dedim. kendim de "ya seyyidena hz. hamza! ya seyyidena hz. hamza!" diyerek o yuce ruhu, imdadimiza gondersin diye cenab-i hakk'a dua ettim. uzerimize dogru gelmekte olan kalas, yanimizdan gecerek gozden kayboldu... ve hayrettir selin mecrasi birden degisti, hizi da azaldi... olayin sahidleri var. bu degisikligi ve birden selin hizinin azalmasini fiziki kanunlarla izah imkansiz. hicbirimizin suphesi kalmadi ki, cenab-i hakk o mukaddes ve yuce ruhu istihdam buyurdu ve yardimimiza gonderdi... ayrica, ayni hadise icinde bircok inayet ve yardim da gormustuk... mesela, selin hizi kesilince ben arkadaslara "inip arabayi selin disina tasiyalim" dedim. beraberce arabadan indik. bir de ne gorelim, o kalas, aynen dusundugumuz gibi, gelmis ve kiyidaki sutrelerle bizim aramiza girmis. oyle ki, iki insan hususi olarak onu oraya yerlestirseydi, ancak boyle yerlestirebilirlerdi...
ikincisi: araba yerli araba. bagaji da acik. tam uc saat arabanin uzerinden su gecti. ben cantalarimiz ve icindeki camasirlarimiz tamamen islanmistir, diyordum. halbuki bagaji actigimizda, oraya bir damla suyun girmedigini gorduk... hemen musait bir yer bulup camasirlarimizi degistirdik...
ucuncusu: soguga karsi cok hassas olmama ragmen, uc saate yakin sirilsiklam arabanin icinde oturdum. diger iki arkadas da oyle. ancak hicbirimiz hasta olmadik...
dorduncusu: ali kervanci bey'e telefon edelim; gelip bizi alsin, dedim. salih oz bey, yakinimizdaki bir benzinlige telefon etmeye gitti. telefonlar bozuk. aksama kadar hic calismamis... salih oz bey, jetonu atip ceviriyor ve telefon cevap veriyor. ali bey'le gorusuyorlar. sonra ayni telefonu baskalari da kullanmaya calisiyorlar ama telefon yine calismiyor...
besincisini de ali kervanci bey bize daha sonra soyle anlatmisti: salih bey telefon etti. fakat yer ve mevkiini tam olarak soylemedi. sadece, ankara yolu uzerinde bir benzinlikte bekliyoruz, dedi. benzinligin adini da soyledi; ancak unuttum. mustafa ozcan bey'i de alarak yola ciktim. gece karanlik... elektrikler kesik... goz gozu gormez bir halde... bir de oralari cok bilmiyorum... butun bunlara ragmen, hic zahmet cekmeden ve hic kimseye sormadan bir benzinlikte durdum. ne gariptir ki, burasi salih oz bey'in soyledigi benzinlikmis...
hz. hamza (r.a.) ile alakali bir baska musahedem de sudur: kaldigim yerin salonunda arkadaslarla ogle namazi kildik. ben son sunneti kilmak icin odama dondum. bir tuhaf ruh haletinde bir garip musahedede; baktim cin diyebilecegim bir yaratik biraz da tatarlara benziyordu. beni elimden tuttu ve goturmeye calisti. teferruatini unutmusum. ancak cok bunaldigimi hatirliyorum. birden istimdat ile "ya hz. hamza!" dedim. o sanli sahabi benim gibi aciz bir insanin davetine icabet
etti ve adeta odanin icinde beliriverdi... cin onu gorunce korkudan geri geri gitti ve duvardan suzulerek gozden kayboldu...
dua mecmuasinin sirri
hz. hamza (r.a.) ile alakali unatamadigim diger bir musahedem de su oldu:
samimi ve eski bir dostumun hanimi rahatsizdi. care aramadiklari yer kalmamisti. o siralarda istanbul'un fatih semtinde bir apartmanin ucuncu veya dorduncu katinda oturuyorlardi. ben, hem ziyaret, hem de icinde ashab-i bedir'in isimleri de bulunan bir dua mecmuasini vereyim diye kendilerine gittim. tabii gelecegimden hic kimsenin haberi yoktu. vak'anin diger kismini onlar anlatiyorlar:
ben merdivenlerden cikarken, bacimiz trans halinde imis. cinler ona, "hoca geliyor; fakat biz onun hakkindan da geliriz." diyorlarmis. kapiyi caldim. arkadasim beni karsisinda gorunce cok sasirdi. tabii ki onun boyle sasirmasinin sebebini ben daha sonra anlayacaktim... "bu dua mecmuasini bacimiz uzerinde tasisin, mutlaka faydasi olur, cinler yanina sokulamazlar." dedim ve gectim salona oturdum.
daha sonra arkadasim, bu dua mecmuasini haniminin uzerine koymus. trans halindeki bacimiz, "nasil, hz. hamza geldi diye kaciyorsunuz degil mi?" diye bagirmaya baslamis.
butun bunlar bana, hazirladigimiz dua mecmuasinin sonuna ashab-i bedir ile uhud sehidlerinin isimlerini koymayi ilham etti. oyle inaniyorum ki, halis bir niyetle okunursa, melekler gibi o aziz ruhlari da cenab-i hakk baskalarinin imdadina gonderecektir..
bu yazılanı 10 kişiye kopyalamazsan 1 hafta içinde başına büyük felaket gelecek.
@gerilla vol 2: bütün bunları fethullah gülen'in sesinden okudum