hatırlıyorum

On sekiz yaşımdayım.

Anadolu’dayım.

Anadolu savaşmakta.

Yol boyunca gidiyoruz.

Sıcak. Gölge yok.

Diyor ki yol arkadaşım

köylü Mehmed:

“Yakında acılarımız dinecek,

Bolşevikler yardım ediyor bize,

Lenin ve Stalin.

Dökeceğiz

gavuru denize.”

Hatırlıyorum.

Moskova’dayım.

Okumaya gelmişim

üniversiteye,

onun adını taşıyan.

O gelir,

otururdu bizimle...

Getirmişti belki de postallarında

Tsaritsın çarpışmalarının tozunu.

Bu ceketti belki de üstündeki

Petrograd’ı kurtardığında.

...Aklımda

kapkara bıyıkları,

sakin, dikkatli bakışı.

Nasıl da cesur ve genç!

Öğretmenimiz,

arkadaşımız,

geliyor,

avuçlarının içinde taşıyarak

Lenin’in ellerinin sıcaklığını.

Hatırlıyorum.

Kızıl Meydan. Kar.

Bin dokuz yüz yirmi dört yılı.

Bir adam asker kaputlu

omuzlamış Lenin’in tabutunu.

Hatırlıyorum bu kayalaşmış suratı.

Beyazlaşmış gibi şakakları.

Kardan olabilir mi?

Hayır. Ayrılıktan.

Tuttuğu yastan.

Hatırlıyorum.

İstanbul’dayım.

Matbaada.

Gece.

Basıyoruz anayasayı.

Dizgicinin parmakları

türkü söyler gibi.

Ertesi gün sabah

Türkiye’nin binlerce insanı

okuyor bu satırları.

Ve artık onlar için,

gün daha aydınlık,

denizin enginliği daha mavi

ve bir gün

onların topraklarında da

yaşanacak

böylesi bir bayram.

Hatırlıyorum.

Bursa’dayım. Hapishanede.

(Gelmiyor aklıma,

hangi seneydi)

Yoldaşlar göndermişti onun portresini,

bir Fransız gazetesinden kesilmiş.

O, ulaştı bana kadar.

Buldu yolunu.

Parmaklıkların ve duvarların arasından

sızdı.

Beyaz üniforması üstünde,

yıldızlarıyla göğsünde,

gülümsüyordu başkomutan.

Belli ki çekilmişti bu fotoğraf,

gri kubbesinde

Reichstag’ın

belirdikten sonra

üç Sovyet askeri

ellerinde

askerî

kızıl sancakları ile.

Ve bir kez daha,

Volga’da,

birkaç sene sonra,

Stahanovcu şoför Tasya’nın kabininde

gördüm

portrenin birebir aynısını;

o, devam ediyordu gülümsemeye.

Kısa bir süre önce de

Pekin’deyken,

biz, kongre delegeleri,

gördük

onun son fotoğrafını

XIX. Kongre’nin kürsüsünde.

Duruyordu yanımda -

kolsuz Koreli bir asker,

Fransız bir dizgici

ve Hintli bir şair.

Dedim ki:

“Babamız genç!”

“Gördüm onu Moskova’da, - dedi Fransız, -

delikanlı gibi çıkıyordu merdivenleri!”

Ardından mahcup bir şekilde dedi ki

genç Koreli asker:

“O,

insanlığın hayali.

Hayal dediğin

yaşlanır mı hiç?”

Hintliyse dedi ki:

“O, komünizm gibi

ülkesinin çoktandır yol aldığı;

ve komünizm

sonsuz hayattır,

sonsuz gençliktir,

sonsuz bahardır.”

? cavci 05.03.2018 14:01 0