hayır yani

evrim yoksa dindarlar neyi reddediyor?

? MYDİCKİSDİMDİCK 06.12.2013 17:43 0

dini bitirdim.

? MYDİCKİSDİMDİCK 06.12.2013 17:43 0

hayır.

? anon 06.12.2013 17:45 0

evrim dine uygun zaten, neye sıkıntı çıkarıyolar anlamıyorum

? vurmayın 06.12.2013 17:59 - 06.12.2013 17:59 0

yarrak uygun

? cavci 06.12.2013 18:00 0

madem allah var evrim nasıl yok

? forza 06.12.2013 21:06 0

arkadaslar da patlama dediginin 50 milyon yil surdugunu anlatmaya calismislar. evrenin insandan 14 milyar yil eski olmasindan killanmayan adam oyle 3-5 milyon yilin hesabini yapmaz. bosverin siz o yolu, farzedin bildigin ses bombasi gibi patladi, turler oluk oluk akti. o haliyle daha komik zaten olaylarin akisina bakmak:

ilk canlinin ortaya cikisi: 3500 milyon yil once
ilk cekirdekli hucre: 2000 milyon yil
ilk hayvanlar: 600 milyon yil

kambriyen patlamasi: darwinciler 550-500 milyon diye kem kum etseler de aslen tam olarak 535 milyon 420 binin yilbasinda * patladi.

ilk kemikli balikler: 450 milyon
ilk surungen: 350 milyon
ilk memeli: 250 milyon
ilk cicekli bitki: 200 milyon
ilk etoburlar: 100 milyon
ilk primatlar: 75 milyon
ilk maymunlar: 40 milyon
ilk hominidler (great apes): 15 milyon
iki ayak ustunde yuruyenler: 3 milyon

insanin direkt atasi (homo cinsi *): 2.5 milyon
homo erectus: 1.8 milyon
homo sapiens: 0.500 milyon
neandertalin ortaya cikisi: 0.350 milyon
homo sapiens sapiens (anatomik olarak modern insan): 0.200
homo sapiens sapiens (davranis olarak modern insan): 0.050
neandertallerin yokolusu: 0.030, yani 30 bin sene once.

ilk tarim: 10.000
ilk uygarlik: 6.000
ilk monoteizm *: 3.700
ilk ibrani yaradilis hikayesinin ilk versiyonlari: 2.600
islam: 1.400 sene once

bu ne ya? olabilecek en lakayit yaradilis bu olsa gerek. 3 milyar yil gec kalinmis bir kere, nerdesin kardesim, bir suru yaratik yaradilisi beklemeden basladi. insan kendi evrenindeki en onemli olaya gec kalir mi. yoksa hayatinda baska secilmis turler, baska yaradilislar mi var? aldatilmaya dayanamam, lutfen gercegi soyle. (allah'a kapris yapan duygusal kadin mumin karakterinin su an itibariyle tum hakki saklidir )

sonra bunu unutturmak icin michael bayle anlasip devasa bir patlama cekmisler, ama is aceleye geldiginden ... saka ulan, ne acelesi, adam kendinin patronu olunca 50 milyon yila yaymis projeyi. cayyolu metrosundan daha sonra bitecek nerdeyse. hani hakkini verse neyse ama tanidigimiz kimse de yaratilmamis ki. varsa yoksa ufak tefek garibanlar. oysa mesela surungenler suruncemede kalmislar 200 milyon yil, bakmislar bu isin sonu yok, adam da geri gelmeyecek (kesin baska birileri var) kendileri evrilmisler. cicekler bile yok ortada. soyle ortami bir guzel dekore etmeden, mis gibi kokutmadan yaratilis olmazdi zaten.

hepsinden onemlisi, esas oglan kayip. yani bu filmin esas oglani biz degil miyiz, bu sahne bizim icin yok mu? e 500 milyon yil gecti yaradilis uzerinden ben hala maymun gibi adamlardan farksizim. sozde yaradilis tasarisi bu. zaten bir kere kabul etsek, sonra tazminat falan isteyecek, hak iddia edecek.

....

[kambriyen patlama, turlerin bugunku haliyle yaratilmasiyla degil evrim hizinin artmasiyla ilgilidir ki bu da zaten karsi cikilmaya calisilan teorinin savunusu oluyor. bundan sonrasi opsiyonel ,zaten hep ayni seyler, okumasaniz da olur. ustelik bunlari hz muhammed de bilmiyordu, siz bilip ne yapacaksiniz]

dunyanin evrenin merkezinde olmadiginin anlasilmasi: 400 sene once
yildirimin elektrik oldugunun anlasilmasi: 250
hastaliklara mikroorganizmalarin yolacmasi: 150
baska galaksilerin varliginin ogrenilmesi: 100
big bang teorisinin genel kabulu: 50
dna'nin modellenmesi: o da 50. 60 hatta ama sirayi bozmayalim.
internetin yayginlasmasi: 20
metroda giderken cep telefonundan wikipedia -kambriyen patlamasi yazilari dahil- okuyabilmek: 5
sentetik hucre: 2

bak, yaradilis dedigin boyle olur. sentetik mentetik ama craig venter bu, adam planindan sasmiyor, bir hava almaya cikicam dedikten sonra 400-500 milyon yil boyunca kaybolmuyor ortaliktan. sabah isine geliyor, ne yaratilacaksa yaratiyor, gidiyor. gavurun calisma disiplini bambaska zaten, weber de yazmisti protestan ahlaki falan filan, dinleseymisiz keske o zamanlar

? esmer alman 06.12.2013 21:15 0

@esmer alman: -2x

? anon 06.12.2013 21:17 0

yazmaya üşene üşene ertelediğim ama artık hakkında bir iki kelam ederek kürsüden çekileceğim teori. öncelikle nebraska çölü'ndeki dişi, kılı yünü, ara türü bir kenara koyalım. koyalım ki evrim teorisindeki gerçeklik payına sahip bazı hususlar ile evrimcilikteki esas gayeler birbirine karışmasın. bu ikisi arasındaki fark, laik ile laikçi arasındaki fark gibidir.

kanlı elmas'ı izleyen bilir, batılıların afrika'yı nasıl sömürdüklerinin bir yüzünü teşhir eden en yakın tarihli filmdir. işte darwin kişisi de avrupalı big brotherların işini kolaylamak adına önlerine "ırkların üstünlüğü" diye bir teori koymuş ırkçıların flamalısıdır. bu teori doğrultusunda ne kadar doğulu varsa hepsi foseptik çukurundadır, batılılarsa medeniyet ışığıyla adeta fezaya yükselmektedir. bu yüzden batılılar doğuluları ehlileştirmeli, medenileştirmeli ve tabii ki sömürüp zenginleşmeli mantalitesinin lideri sayılır darwin. bu aşamalara yapılmış en sağlam eleştirileri en iyi frantz fanon kitaplarında görebilirsiniz. pol pot, hitler, musollini vb. adamlar nasıl peydah oldu, hangi süreçlerin neticesi olarak ortaya çıktı zannediliyor ki? avrupa'daki ateistler bile teokrasiye karşı çıkmak için darwine ait maymun teorilerini kullanmıyor artık, bizim memlekettekilerin kaçı bu adamın kitaplarını okudu, ezber yargılardan zihnini yalıttı, siyasi ve ideolojik yönlendirmeleri reddederek üzerine düşündü ve yazdı çizdi de darwinizme bu kadar iman ediyor veya darwin'in ne anlattığını bilmeden karşı çıkıyor işte onu anlamak çok güç. gel gör ki bunun henüz ispatlanamamış bir hipotez olduğu gerçeğini tabu haline getiren de darwinciler, bilimi kendi toplumlarınca asimile edilen ırkların üzerinden kimyasal, psikolojik ve tıbbi deneyler yaparak geliştirmeye ve onları öldürmek pahasına araştırmalarını ilerletmeye kullanan bilimadamları da evrimciler.. (bkz: carl clauberg, josef mengele, heinrich himmler, aribert heim) bazıları buna öjenik demekten daha çok hoşlanıyor, canınız nasıl isterse..

yaratılış teorisini bilimsel zemine yatırdığında onun da kanıtı olmadığının farkındayım, ama bilimsel yobazlığa saplanıp dogmatik argümanlarla çoktan çürütülmüş bir ezberi tekrar etmektense sorgulayıcı yaklaşarak inandırıcılığı azalmış bir teorinin içinden doğru ve ispat edilebilir, şüpheyle irdelenebilir kısımları alıp ayırabilmek daha akılcı ve bilimsel bir yaklaşım.. bu teori maymundan gelmekten ibaret değil. fakat gerçekliği sadece bilimsel makalelerde ve ideolojik yönlendirmelerin pompalandığı belgesellerde arayan, bağnazlığa giydirip dururken, kendi inandığı teoriyi o alanda nihai sınır olarak görerek fanatik bilimsel bağnazlığın kralını yaparak çelişen ilkel insanımıza vurgu yapmadan geçemeyeceğim. şu bir gerçek ki; bu bilimsel yobazlarla, karşı safı oluşturan yobazları dengeli bir septik bakış açısından mahrum kılanlar yine evrim teorisini "inançsızlıktan" ibaret olarak bize empoze eden ve başka türlü algılamamızı, sorgulamamızı istemeyenlerdir. maksat bağcıyı dövmek, bir ilmi hususu yalayıp yutmak ve araştırmak değil.. 230 milyon yıl önce yaşamış dinazorların kalça kemiğine dair bulgulara ben kapı gibi paleontolojiye rağmen "kuvvetli varsayım" gözüyle bakabiliyorken bir bilimsel teoriye mutlak bir doğruymuşçasına sarılmayı nasıl ideolojik değil de bilimsel bir inanış olarak görebilirim? geç bu işleri devlet su işleri..

doğal seleksiyonla niyet ettim niyet eyledim allah rızası için evrimcilere saygı duymaya
allahu ekber.

? smurf 06.12.2013 21:20 -1

ataist orospu çocukları pilot kalem nasıl oldu peki dolma kalemden mi evrildi

? kesersapigibi 06.12.2013 21:23 0

o kadar salak ve de aptalsınız ki sizinle bu konudaki fikirlerimi paylaşmayı düşünmüyorum.

? curuf 06.12.2013 21:25 0

@smurf:

1) "dünyanın bir yerinde insan evrimleşirken, insana benzemeyen ama yine insan gibi akıllı bir varlığın neden evrimleşmediğini açıklıyor mu"

aslinda bunun daha iyisi var: insana benzeyen ve o kadar akilli bir varligin evrimlesmesi. yani sen, ben, homo sapiens genel olarak. cunku biz ortaya ciktigimizda hali hazirda "insanlar" vardi (neandertal), onlarin acisindan yabanci biziz yani. hani i am legendda vampirlerin acisindan insanin canavar olmasi gibi (bu saatte bu kadar analoji). atalarimiz dagdan gelip bagdakini kovmuslar, herifleri yiyip bitirmisler.

evrim teorisini kabul etmeyenlerin de zaten bu neandertaller icin ne dusunduklerini merak etmisimdir hep, herhalde ayri bir tur olarak kabul etmiyorlar onlari.

neyse, bu ortada tek bir zeki tur kalmasi neredeyse zorunluluk, eninde sonunda biri ayakta kalacak, cunku ayni kaynaklar icin mucadele ediyorlar. ve biri digerine gore biraz daha dogurgan olsa, biraz daha sitmaya bagisikli olsa, biraz daha grupca avlanmayi becerebilse, yani yuzde 1 daha iyi olsa, 100-200 nesil icinde digerinin nesli tukenecek. nufus olarak belli bir kritik esik asildiktan sonra da zaten o tur tum gezegende exponential bicimde dominant hale geliyor ve kendine baska bir tehdit cikmasini sonsuza kadar engellemis oluyor. yani biz buzul cagi gibi badireleri atlatip, kisa zamanda yeterince yayilarak, neandertallere yaptigimizi bize yapmasi olasi tum rakiplerin evrimsel olarak onunu kestik, kokunu kuruttuk, ocaklarina incir agaci diktik

bir de insanlarda soyle bir yanilgi var: "evrim surekli daha iyiye gider, surekli daha zeki varliklara yolacar, oyleyse insani da gecen birseyler olmali". yok boyle birsey. bilinc ve zeka muhtemelen tamamen yan etki olarak ortaya ciktilar, yoksa mutlak sonuc degiller. hatta zeka evrimsel acidan bir dezavantaj bile olabilir. yani bunalima girip intihar eden, sevmedigi icin cocuk yapip uremeyen, dogada olmayan abidik gubidik seyler ugruna (din, milliyet, soyluluk) birbirini kesen, nukleer silahlarla sidik yarisi yapabilen bir turuz sonuc olarak; oysa bir hamambocegi bunlara kafayi yormuyor, varsa yoksa adapte olayim, ureyeyim, gen havuzumu cesitlendireyim, nesilden nesile aktarayim, bunlar adamin derdi. bir virus ondan da basarili. tabii biz yarin oburgun baska galaksilere yelken acabilirsek nanik yapariz o zaman bunlara "siz hala ananizin habitatinda mi evrimlesiyorsunuz?" diye.

2) "doğada milyonlarca tür ve her zeka seviyesinde bir canlı bulunmasına rağmen insana en yakın canlı olduğu söylenen yunusla insan arasında da uçurum var...en ilkel insanla dahi çok büyük uçurum var"

zaten yukardakilerin cogu buna da cevap olusturuyor (birkac tur zeki primat vardi, biz hayatta kalaninin torunlariyiz ve illa zeki olan daha cok evrimlesmis, daha iyi evrimlesmis diye birsey yok) ama bir yeni nokta var dikkat cekecegim. dnanin %96-98'inin benzestigi sempanze dururken yunusu bosverelim. sempanzeye dil ogretebiliyorsun, bayagi takiliyor insan gibi. insana da birsey ogretmez, dogada birakirsan, mala baglar. yani kultur olmadan, ikisinin da arasinda cok fark yok.

ama biraz kultur isin icine girdi mi, insan farki cok aciyor. aradaki cok kucuk bir yapisal farklilik, disardan gelen bir etken yardimiyla buyuk bir nihai farka neden oluyor.

bizim beynimiz non-lineer sistemleri anlamada pek elverisli degil (aranizdan bir mumin olurse allah'a sorsun niye bizi diferansiyel denklemleri cozecek sekilde yaratmadigini) ama o ufak yapisal farklilik, ornegin her noronun 8 bin yerine 10 bin baglanti yapabilmesi, toplam karmasikligi katbekat arttirabiliyor. bu ufak yapisal avantaj, her nesilde katlanarak buyuyor cunku artan bilinc, kulture yolaciyor ve kultur de bir sonraki neslin beyninin daha da karmasiklasmasini sagliyor, guzel bir dongu oluyor.

dolayisiyla internette yazi yazan bir turle, hayvanat bahcesinde bokuyla oynayan bir tur arasinda dunyalar kadar fark varmis gibi gozukse de, bu nesillerce bina edilmis kulturun ve bilincin non-lineer yapisinin yarattigi bir yanilsama sadece.

ise bilincin karmasikligi yonunden degil de genetik farklilik olarak bakarsak, aramizdaki azicik yapisal farkin bile bu kadar degisiklik yaratmasi soyle aciklanabilir: sadece gen sekansi muhim degil, hangi genin ne zaman aktive olacagi da muhim. yani bir nevi "topu topu 7 nota var, kac farkli muzik olabilir ki" sendromu. notalar ayni, ama zamanlama biraz farkli olunca (o zamanlamayi kontrol eden genlerden biri degisince mesela) muzik de cok farkli oluyor.

3) "fosil kayıtları yetersiz ve bir biriyle ilintili değil"

bu da nasil bir ozguvense, butun fosil kaydini incelemek lazim su genellemeyi yapmak icin. yan ne bileyim, suna baktiniz mi mesela: http://www.talkorigins.org/...hological_intermediates

amazondan sunu gordum simdi: http://www.amazon.com/...il-record-2-no/dp/0412393808 . allah'tan 20 sene eski, yoksa 864 sayfaya da sigdiramazlardi. sirf 6000'e yakin memeli turu var,

neyse, fosil kaydini ve teoriyi tumden yanlislamak icin cok kolay yollar mevcut: 500 milyon yillik bir memeli fosili bulun mesela. yahut 300 milyon yildan eski bir dinazor fosili. tek hucrelilerle yanyana duran bir salyangoz da olur.

daha iyisini soyleyeyim: embriyo halindeyken sut bezleri cikan bir omurgasiz bulun, evrim agaci da tersine donmus olur, teori de tepetaklak olur. ama her ne hikmetse, memelinin kicinda kuyruk sokumu diye birsey var. embriyo halindeyken hepimiz kuyrukluyduk. yilanin arka ayaklari var. 25 yas disleri de eski gunlerden kalma. hepsinden onemlisi junk dna diye birsey var

"miller deneyi bugün tekrarlandığında pozitif sonuç vermiyor"
soguk fuzyon degil ki bu haci, tam tersine miller deneyinin sorunu gereginden fazla iyi calismasi degil mi? adam bir tube elektrik verdi, 25 tane aminoasit buldu (bizim kullandigimizdan fazla..hepsini de farkedemedi zaten, o buldugu kadarina bile sasirmisti). simdi tekrarla, yine aynisi. bunun deneyini alip ilerlettiler sonra cunku bilim 60 sene boyunca ayni yerde kalmiyor, eski atmosferin yapisi oyle degil boyleydi diye baslangic kosullarini degistirdiler bir suru kez.

http://www.talkorigins.org/...iconob.html#miller-urey

4) "ilk maymun - insan ayrışmasının 16.000.000 yıl önce olduğu iddia edilirken, bakteri deneyinin 200.000 nesilde bazı sentezler yaptığı deneyden bahsediliyor. ortalama insan ömrü 50 yıl diyerek hesaba vursak 10.000.00o yılda insan vücudunun bundan çok daha azını başarmış olması lazım. yani değişim hızı çok tutarsız. bu bahsettiğimiz en basit bir hücresel değişim."

bakteri deneyi herhalde lenskininki. bu deneydeki dramatik degisim 30 bininci nesilde gerceklesmis (200 bin degil) ve oyle basit bir degisim degil, durduk yerde sitrik asit sentezleyip enerji elde etmeye basliyor alet. zaten o zamana kadar 100 kadar kalici mutasyon belirlemisler (kalici olmayan, anlik degisen ve sonra genel populasyon icinde eriyip giden mutasyonlarin sayisi ise milyonlar seviyesinde).

ortalama insan omru 18.yy'da 35 seneydi, roma'da 30'un da altinda. yuzde 99.95'i tarim oncesi toplumda gecmis 16 milyon yillik ortalamayi alacaksak ben 20'den yukari cikmam. 800.000 nesil var yani. az bile evrilmisiz.

ama burada asil gozardi edilen, degisimin lineer olmadigi. kapali kutudaki bakteriyle nesil sayisi bazinda ayni hizda evrilmiyoruz, evrimin her asamasi rastlantisal degil cunku, degisimler kumulatif oluyor, birbirinin uzerine insa edildikce yeni kombinasyonlarin ihtimali de katlanarak artiyor, hayat dallanip budaklaniyor (her yeni kimyasali sentezlemek icin 30 bin nesil beklemiyorsun).

zaten makro acidan olaya bakarsak, dunyada yasam 3.7 milyar yil once basliyor, memeliler 250 milyon yil once ortaya cikiyor, modern insan 200 bin sene once. biz surecin yuzde 99.999unda yoktuk bile ama sonuc ortada: ben! boyle mukemmel bir varlik, bir yaratici tarafindan dizayn edilmis olabilir mi? hele o muhtesem kuyruk sokumumla beraber dusunuldugumde?

p.s: yatamadim allahin cezalari, onu oku, bu makaleye atla, su link de guzelmis derken sabah oldu, ise gidiyorum

? esmer alman 06.12.2013 21:29 0

esmer almana + verdim çünkü gerçekten yazmış olabilir ama smurf bildiğin tembel o.ç. Kesin biyerden kopyalayıp yapıştırmıştır
Emeğe saygı, herkese iyi forumlar

? vurmayın 06.12.2013 21:30 0

@esmer alman: evrimleşen insan, bugüne uyum sağlayamıyor
bugün insanların çözmekte zorlandığı sorunların pek çoğunun kaynağı, atalarımızın uyum sağlamak için milyonlarca yıl boyunca çaba harcadığı çevre ile bugün yaşadığımız dünya arasındaki uyuşmazlıktır.

aslında bu uyuşmazlığın çıkış nedeni, evrimin sınırlarını aşma dürtüsünün bir sonucudur. yalnızca insanlarda görülen bu dürtü, fiziksel ve zihinsel yeteneklerimizi olabildiğince esnetmemiz için bizleri zorluyor. işte bu noktada imdadımıza bilim yetişiyor.

antropologlar bilimin şu klasik klişesini sürekli tekrarlar: “insanlık tarihinin % 99’u küçük avcı toplayıcı gruplar halinde, düz çayırlık alanlarda geçmiştir.” gerçekten de atalarımız milyonlarca yıllık geçmişlerinde, bugün insanı insan yapan özelliklerimizin pek çoğunu kazandılar. örneğin iki ayak üzerinde yürümek ve büyük beyin gibi..

kuşkusuz bu evrimsel kazanımlarımızın hepsi için ağır bedeller ödüyoruz: iki ayak üzerinde dikilmenin bedeli bel ağrıları; büyük beynin bedeli de `varoluş ile ilgili umutsuzluk ve mutsuzluk hissidir`. anlaşılıyor ki evrimin bizlere sağladığı her avantaj için her zaman bir bedel ödemek zorunda kaldık ve kalıyoruz.

evrimin sınırlarını zorlama dürtüsü

kazanımlar için ödediğimiz bedellerin yol açtığı sorunlar her geçen gün çığ gibi büyüyor. sonuçta bugün yaşadığımız dünya ile bedenimizin ve aklımızın uyum sağlamış olduğu dünya arasındaki farklılık dramatik boyutlara ulaşmış durumda. örneğin akşam yemeği için bütün gün bir mamutun peşinde koşuşturacağımıza, bir telefonla ayağımıza pizza getirtebiliyoruz. yakın arkadaşlarımızla görüşmek için kilometrelerce yol kat etmek yerine, bir tık ile facebook’a girmek yeterli olabiliyor.

evrim geçirdiğimiz ortam ile modern çağın bizlere sunduğu ortam arasındaki uyumsuzluğun nedeni, insanoğluna özgü bir özellikten kaynaklanıyor. bu özellik, evrimin bize dayattığı sınırları aşma dürtüsüdür. daha hızlı, daha akıllı, daha uzun ömürlü olmak için çabalayan insanlar, bedensel ve zihinsel kapasitelerinin yetersiz kaldığı durumlarda alet geliştirdi. doğal olarak bu süreçte insanların en büyük yardımcısı bilim oldu. insanoğlunun mevcut kapasitesini aşma dürtüsü en önemli, en belirleyici özelliğidir.

milyonlarca yıl öncesi ve bugün

doğal seçilimin bizleri ne gibi bir kalıba soktuğunu daha iyi anlamak için atalarımızın yaşadığı savanalara (savan ya da savana: tropik yağmur ormanları ile kuru çöller arasındaki geçiş bölgesinde yer alan geniş çayırlar) bir göz atalım. bu açık alanlar bizim maymun atalarımızın ev olarak kabul ettiği ormanlık alanlardan çok farklıdır. bir kere savanalarda güneş daha yakıcıdır. ayrıca bitki kaynaklı besinler daha kısıtlıdır. savanlarda yenilebilir meyve ve ot daha az olduğu için insanlar çayırlarda otlayan hayvanların etini yemeğe başladılar. bütün bunların sonucunda atalarımızın vücut kılları dökülmüş, sert bitkileri kemirmek zorunda kalmadıkları için de azı dişleri küçülmüştür.

yiyeceğin daha zor elde edilir hale gelmesinin bir diğer sonucu da atalarımızın vücutlarının kalori depolamaya daha uygun hale gelmesidir. bugün aynı metabolizmaya sahip olan biz modern insanlar, hamburger avlayıp, patates kızartması topladığımız için obezite salgını ile mücadele etmek zorunda kalıyoruz.

bir de bağışıklık sistemimizin milyonlarca yıl önce ne gibi koşullara maruz kaldığını bir düşünün. o dönemde insanların yeni bir virüsle karşılaşma olasılığı çok düşüktü. oysa bugün herhangi bir havaalanında hapşırdığınız zaman taşıdığınız mikrop, bir gün sonra dünyanın öbür ucundaki hiç tanımadığınız insanlara kolayca bulaşabilir.

primat olarak insan: ne balık, ne de kuş...

ayrıca davranışlar söz konusu olduğunda, eski-yeni karşılaştırması daha da ilginç hale geliyor. primat standartlarında modern insan ne balık ne de kuştur. özellikle şu örnek çok ilginçtir. primat türleri genel olarak iki farklı tipe ayrılır. ilk grupta dişi ve erkek, uzun süreli, tek eşli bir beraberlik sürdürür; bu ilişki tipine bugün sosyal ve cinsel monogami diyoruz. bu gruba girenlerde erkekler de yavrunun bakımını büyük ölçüde üstlenir. ve bu çiftlerde dişi ve erkeğin boyutları birbirinden çok farklı değildir. gibbonlar ve güney amerika’da yaşayan çok sayıda maymun bu gruba girer. “turnuva tipi” olarak bilinen ikinci gruptakiler, bunların tam tersidir; dişiler yavruların bakımını üstlenir; daha iri ve daha çarpıcı bir görünüme sahip olan erkekler, zamanlarının büyük bir kısmını saldırgan bir pozda, çevrelerine “posta atarak” geçirirler.

insanlara gelince... anatomik, fizyolojik ve hatta genetik ölçütler dahilinde ne tek eşli, ne de turnuva tipidir; ikisinin tam ortasında, şaşkın bir halde bir uçtan diğer uca savrulur.

davranışlar söz konusu olduğunda modern insanın ayrıca çok yoğun şekilde sosyal bir primat olduğunu görüyoruz. insanlar son derece karmaşık sosyal etkileşim senaryolarına ayak uydurabilir; sosyal bir kuralın ihlal edilip edilmediğini da hemen anlar (insanlar hile yapan birini, dürüst birinden daha çabuk ve daha kolay anlar). ayrıca yüz tanıma konusunda eşsizdirler.

insanların sosyal zekası rakipsiz

sosyal bir beyne sahip olmanın avantajları açıktır. bu sayede başkalarının zihinlerinden geçeni okuma yeteneğimiz geliştiği gibi, sosyal manipülasyonlarda da rakip tanımayız. bu bağlamda potansiyel eşi bulma ve arkadaş edinme konusunda da oldukça becerikliyizdir. yetişkin bir insanın mesleğinde başarılı olup olmayacağı genellikle üniversite sınavlarında aldığı puana değil, gençliğindeki sosyal zekasına bağlıdır.

primatlarda sosyal zeka söz konusunda olduğunda insanlar rakip tanımaz. avcı-toplayıcı atalarımız zamanında şekillenmiş olan beynimiz, bugünkü farklı koşullara bir şekilde uyum sağlıyor. örneğin yüzünü bile görmediğimiz insanları öldürme olanağına sahibiz. bir insanın resmine bakıp, nasıl koktuğunu bile bilmeden o kişiyi arzulayabiliyoruz. aslında bütün bunlar tipik bir memeli için çok tuhaf davranışlardır.

bilim imdadımıza yetişiyor

bugünkü dünyayı yaratan, kendisine bu yeni dünya içinde sağlam bir yer edinen insanın, doğası gereği sınırlandırılmaya gelmediği açıkça anlaşılıyor. bağlarımızı koparma konusunda ne kadar becerikli olduğumuz da ortada. hominid sınırlarımızı aşma sürecinde insan en sağlam desteği de bilimsel yaklaşımdan görüyor. oysa dünyayı bu kadar farklı bir yaşam alanına dönüştüren de, tehdit eden de bilimden (bilinçsiz insanların elinde) başka bir şey değildir. bitki ve hayvanları evcilleştirmeyi başaran ilk genetikçileri ele alalım. devrim niteliğindeki bu gelişme, o dönemde insanların karnını doyururken, bugün dünyada doğal kaynakların tükenmesine yol açıyor ve açlık tehlikesini de beraberinde getiriyor.

daha soyut bir bağlamda bilim, insanların “normal” ve “daha iyi” olarak değerlendirdiği kavramları da mercek altına alıyor. ayrıca bizim kim ve ne olduğumuz da sorguluyor. bilim sayesinde insanların beklentilerinin sonu gelmiyor; ortalama boylarımız uzuyor, zeka testlerinden aldığımız puanlar yükseliyor. yine bilim sayesinde sporda kırılan rekorlara her gün bir yenisi ekleniyor.

bilim, evrimsel sınırların aşılmasında yardımcı olurken, bu değişikliklerin insanları ne kadar az değiştirdiğini görmek şaşırtıcıdır.. ne kadar uzun yaşamak istersek isteyelim, hepimiz bir gün bu dünyadan çekip gidiyoruz. her ölüm bir nedene bağlı olarak gerçekleşiyor ve her ölümün erken olduğu düşünülüyor. ve insanların ortalama olarak daha uzun boylu, daha akıllı ve daha sportif olması ise beraberinde çok sayıda sorun getiriyor. aslında kimse ortalamalarla ilgili değil. birey olarak herkes bir diğerinden daha iyi olmak istiyor. beynimiz aslında kıskanç ve rekabetçi olduğu için mutlak değerlerle değil, farklılıklarla ilgilidir. bu yapıdaki bir beyin, bizlere uyaranların kalitesiyle ilgili değil, görece olarak uyaranın çevresindeki uyaranların kalitesiyle ilgili bilgi veriyor. örneğin retina hücrelerinin herhangi bir renge verdiği tepki, zıt bir renk ile çevrelenmiş başka renge verdiğinden daha azdır (yeşil ile çevrelenmiş kırmızı gibi).

hepimiz daha zeki olmak isteriz ama en çok da komşumuzdan daha akıllı olmak isteriz. aynı şey atletler için de geçerlidir. aslana yem olmamak için bir insanın ne kadar hızlı koşması gerekir? tabi ki yanında koşandan daha hızlı olması yeterlidir.

insanları evrimin sınırlarını zorlamasına yol açan aslında bilinmeyene duyduğu meraktır. başka bir deyişle, bilimin evrimin sınırlarını aşma konusunda insanlara ne kadar ve nasıl destek olacağı, insanların ürettiği soruların cinsine bağlıdır. stanford üniversitesi biyoloji ve nöroloji bölümü’nden profesör robert m.sapolsky’ye göre insanlar dört çeşit soruya yanıt arar. birincisi bilimin asosyal yapısı ile ilgilidir. başka bir deyişle cansız nesnelerle ilgili olan sorulardır. örneğin astrofizikçilerin diğer güneş sistemlerindeki gezegenleri keşfetmeye çalışmasının altında bu merak yatar.

bilim, ikinci olarak kuantum mekaniği, nanoteknoloji ve parçacık fiziği gibi göremediğimiz nesnelerle ilgili soruları yanıtlar. bu doğrultuda laboratuvarlarlarda bir tüpten diğerine bir takım sıvılar enjekte eden bilim insanları, klonlama ve yapay dölleme gibi keşiflerle insanların evrimsel kazanımlarını daha da güçlendirmiştir.

insanlar, hayvanlar aleminde geçmişini en iyi hatırlayan, gelecek ile ilgili kaygıları olan tek hayvandır. ne var ki bu alanda yeterli donanıma sahip değiliz. kuşkusuz avcı-toplayıcı atalarımız, geçmişlerini ancak yaşlılarından duydukları kadarı ile bilebilirlerdi. üçüncü soru tipi ise geçmiş ve geleceğimiz ile ilgilidir. ancak bu sorular, geçmişin çok gerisi, geleceğin de çok ilerisi ile ilgilidir. örneğin bir sonraki buzul çağı ne zaman oluşabilir? ya da milyonlarca yıl sonra hamamböcekleri bizleri yönetebilecek zekaya sahip olabilecek mi?

dördüncü olarak insanların sınırlarını en fazla zorlayan sorulara sıra gelir. örneğin özgür irade diye bir şey var mı? bilinç nasıl çalışır?

tahminen bu gibi sorular karşısında bizim taş devri atalarımızın aklı havlu atmıştır; hatta bunların tanrılar tarafından yanıtlanmasını beklemiş bile olabilirler.

insanoğlu büyük bir cesaretle bu soruların üzerine giderek bugünlere ulaştı. bilgi dağarcığı geliştikçe, merakı artan insan daha fazla soru sormaya başladı. şimdi fütüristler, bu soruların bizleri ne gibi bir geleceğe taşıyacağını hesaplamaya çalışıyor.

bazı bilim insanlarına göre evrim süreci avcı-toplayıcı atalarımızın döneminde son bulmuş değil, günümüzde de devam ediyor. belki bir gün avcı-toplayıcı atalarımızın zihinsel ve bedensel yapısı zamanın koşullarına uyum sağlayacak ve insanlar yukarıda açıkladığımız uyumsuzlukları yaşamayacak

? smurf 07.12.2013 00:14 - 07.12.2013 00:15 0

@smurf: kardeş hepsini okumadım ama sanırım bu kez kendin yazmaya çalıştığın için olmamış.

? vurmayın 07.12.2013 00:21 0

@vurmayın: nasıl olmamış amk ekşiden kopyaladım.

? smurf 07.12.2013 00:25 0

@smurf: cevap gibi olmamış hacı :D

? vurmayın 07.12.2013 00:26 0

@vurmayın: haa ilki öylemiydiki. Ikisinide uzun entri diye kopyalayıp yapıstirdim :))

? smurf 07.12.2013 00:32 0

@smurf: okumadıydım onu zaten, ikincisi için cevap niteliği taşır diye bakındım ama olmadı

? vurmayın 07.12.2013 00:33 0

smurfcum olmuş sen şu vurmayına aldırma

2x verdim az önce catcat le tartıştığı için ama hala öldüremedim

? sentor 07.12.2013 00:33 0