yine bu tip denemelerimden birindeydim dün akşam, nuri bilge ceylan filmindeydim. daha bilet kuyruğunda hoşnutsuzluğum kıpırtılarını göstermişti. "ağbii avrupa yeaa, türkiye'nin aq ağbii yeaa" deme potansiyeli yüksek tiplerle sıradaydım. bekleme salonunda bu hoşnutsuzluğum yerini asabiyete doğru bırakıyordu. bu birbirinden tipsiz kadınlar/erkekler, birbirinden leş muhabbetlere yelken açıyorlardı. dönüşte son otobüse yetişmeye çalışan tip cannes'i bokluyordu. kıza prim yapmak için sıkıla sıkıla 2 adet rus edebiyatı okumuş lavuk, tarkovski-tolstoy analojisi kasıyordu. takdir edersiniz ki bu ortamda sinirlenmeyecek insan ciddi manada ya zihinsel engellidir, ya da düz maldır.
filmi izledim. film güzeldi. atanamayan bir öğretmen adayının dramını anlatıyordu. gevşek bir babası ve dırdırcı bir annesi vardı. standart bir hayat hikayesi ve yer yer güzel fotoğraflar vardı filmde. hepsi bu. filmden sonraki yorumlar ise hakikaten çekilecek dert değildi. herkes birbiriyle yarışıyordu. o buna gönderme, şu şunun ters perspektifiydi. aslında yönetmen şunu demek istiyordu... diye başlayıp ölümüne sıkıcı çıkarımlar yapan tipler beni bezdirdi. hızlıca yanlarından uzaklaştım.
her hangi bir sanat eserine yorum yapmak kadar geri zekalıca başka bir eylem olduğunu düşünmüyorum. yapılan bir resme yüklenen anlam, bir filme adanan yorumlar.... bu ahmakça davranışların rönesans'tan günümüze kadar varlığını sürdürmesi ise insanoğlunun ne denli çiğ olduğunun bir başka kanıtı.
benim bu konuda söyleyeceklerim bu kadar. derdimin ne olduğunu net bir şekilde anlayacak insanların oluşturduğu bu platforma yazmak biraz olsun içimi rahatlatıyor. teşekkürler.