hürriyet

20 ekim 2011 perşembe sayısı

ana gazete: 46 sayfa
kelebek eki: 10 sayfa
factoring'le ilgili sektör eki: 16 sayfa
ingiliz kültür derneği dil okulları broşürü: 4 sayfa
electroworld mağazası ürün ve tanıtım broşürü: 8 sayfa
media markt mağazası ürün ve dağıtım broşürü: 8 sayfa

toplam vatandaşın eline geçen basılı kağıt: 92 sayfa

fazla hesapla kafa karıştırmayacağım ama bir analiz yapmaya çalışıyorum, buradan doğru veya yanlış bir sonuca ulaşacağım. cevap aradığım soru şu: hürriyet gazetecilik a.ş. veya doğan yayın grubu (veya bu başka bir yayın organı da olabilirdi, zaman gazetesi, habertürk veya taraf) çevreye haybeden verdiği zararı telafi etmek için senede kaç tane çam ağacı dikmeli?

aslında bence bu konudan çevre mühendisi arkadaşlara güzel tez konusu çıkabilir. ama benim vaktim 1,5 sene boyunca kütüphanede vakit geçirecek araştırma görevlisi arkadaşlara göre nispeten sınırlı olduğundan kurduğum basit modelde birtakım aksaklıklar, varsayım hataları veya oversimplification durumları olabilir. ama for the sake of discussion, please stay with me...ilginç bir sonuca gidiyoruz.

analizin birinci bölümü: hürriyet bir okuyucuya kaç sayfa basılı kağıt gönderiyor
ve bu kağıt yumağının yüzde kaçı okuyucunun işine yarar?

sorunun ilk bölümünün cevabı basit, yukarıda da hesaplamasını yaptık. gönderilen gazete ve diğer eklerdeki toplam sayfa sayısı yani 92 sayfa. bu da 46 yaprak kağıt yapar. belki buradaki electroworld ve ingiliz dermeği broşürleri bu firma ve kuruluşlar tarafından tedarik ediliyor olabilir. ama sonuçta bunları hürriyet hayır kuruluşu olarak millete dağıtmıyor, bunların ilanı için para alıyor. ayrıca kendi ofseti, matbaası filan var orada üretilmesi daha ucuz (cost-saving) oluyordur.

ikinci kısım yani okuyucunun işine yarayan kısımı tanımlamak işin en zor kısmı. herhalde hürriyet gazetesini çıkaran insanlar bu gönderdikleri gazete ve eklerin tamamının okuyucunun işine yaradığını düşünmeseler bize zahmet edip 50 kuruş karşılığında bu kadar tomar kağıdı satmazlardı. aslında zahmet edip sorsak pazarlama gurularının ve reklam dehalarının pek çoğu publicity ve reklamların tüketicileri ürün ve hizmetler hakkında bilgilendirmek, ekonomik karar alıcıları yönlendirmek vs. gibi pek çok faydasından ve işlevinden bahsederek bizi ikna etmeyi başarabilirler. ama bunun yerine daha basit bir analiz yapmayı tercih ediyorum.

buradaki temel varsayımlarım şunlar:

1-insanların gazete satın almasındaki temel amaç, dünyada ve ülkesinde olup bitenler hakkında haber ve yorumları öğrenmek, çevresinde olup bitenler hakkında bilgilenmektir. insanların amacı reklam ve ilan okumak olsaydı bunun daha etkin ve eğlenceli yapıldığı görsel medyada, bütün gün oturur reklam kuşaklarını izler, reklam panolarının önünde saatlerini geçirirlerdi. üstelik gazetelerde yer alan reklamlar sadece gazeteye özgü, başka hiçbir yerde bulunmayan reklamlar da değil. bugünün insanının sıkıntısı bilgilenmek için reklam arayıp bulamamak değil, istemeden dahi olsa gün içinde maruz kaldığı yüzler hatta binlerle ifade edilen reklam ve propaganda'dan kaçınmak.

2-buradan diğer varsayımıma geçiyoruz. gazetede para verilerek yaptırılan her türlü yayın, reklam, ilan aslında insanların gazeteden beklentileriyle örtüşmüyor. basit olarak düşündüğümüzde eğer bir yayın haber niteliği taşıyorsa zaten gazetenin görevi bunu topluma duyurmaktır. tersten bakarsak, gazete bir konuyu haber yapmak için para alıyorsa bunun vatandaşa faydasından söz edemeyiz. dolayısıyla gazetede yer alan her türlü reklam, ilan (bunlara ölüm ilanları da dahil) vs.'nin vatandaşa veya topluma bir faydası yok.

dolayısıyla ilk aşamada;

factoring'le ilgili sektör eki: 16 sayfa
ingiliz kültür derneği dil okulları broşürü: 4 sayfa
electroworld mağazası ürün ve tanıtım broşürü: 8 sayfa
media markt mağazası ürün ve dağıtım broşürü: 8 sayfa

toplam 36 sayfanın herhangi bir haber ver yorum niteliği taşımadığı için gereksiz yere kağıt israfı olduğu sonucuna ulaşıyoruz. bu değerlendirmenin sübjektif olduğunu tekrar tekrar vurgulamama gerek yok sanırım. bazılarınız çıkıp, "arkadaş sen faydasız demişsin amma, ben bir kobi olarak bana hem finansman hem alacak garantisi sağlayan factoring'in varlığını bu sektör eki sayesinde öğrendim, o sayede artık tahsilat konusunda hiçbir sıkıntı yaşamıyorum diyebilir." veya bir başkası ingiliz kültür derneği broşürü olmasaydı bugün lisanım "hello, how are you'dan öteye gitmeyecekti de diyebilir, ya da elektronik, beyaz eşya bağımlısı insanlar vardır da güne harici disk veya wireless modem fiyatlarını öğrenmeden başlayamıyordur. o tip insanların istisna (biraz da manyak) olduğunu düşünüyorum. factoring'i de iki kelimeyle anlatayım size "modern tefecilik". end of class. dismiss.

kaldı geriye 56 sayfa (gazete + gazeteye konmuş kelebek (if you pardon the pun))

3-gazeteyi okumaya başlıyoruz. ama önce gazetenin içindeki ilan, reklam, bulmaca, vs. abidik gubidik şeyleri atmamız lazım. bu kısımda ilk düşüncem her sayfanın boyutlarını alayım (en * boy) sonra her reklamın, ilanın da boyutlarını (en*boy) alayım bunları birbirine orantılayayım. sonra kafayı konulan resim ve yazıların font büyüklüğüne taktım. mesela 1. sayfada eşşek kadar fontlarla cumhurbaşkanı gül'den 24 şehit için sert tepki: intikamımız büyük olacak. yazıyor. sonra "çatışma sabaha kadar devam etti" "öfke sokağa taştı" "şehitler uğurlandı" bu demin bir satıra sığdırdığım ifadeler, konulan resimlerle birlikte 1. sayfanın yarısından fazlasını kaplıyor. keşke tüm sayfaya intikamımız çok büyük olacak, acayip olacak bak göreceksiniz yazsak, bunun bir faydası olsa da o günahsız insanlar geri gelse veya ailelerinin yüreğine su serpilse. ama öyle olmuyor, intikam söylemi de insanların acısını dindirmiyor, neyse bu konulara girmeyelim şimdi çıkamayız.

demek istediğim resim ve puntoya kafayı takarsan hürriyet gazetesindeki haber ve yorum niteliği taşıyan tüm konuları iki sayfalık cep broşürüne indirgersin. hatta biri bunu yapsın çok isterim. ama bir taraftan yaşlı okuyucular da var o büyük puntolar, resimler sadece sayfayı doldurmaya hizmet etmekle kalmıyor, yakını göremeyen vatandaşlarımızın işini kolaylaştırıyor.

hürriyet'e not: benim gibi gazete okuyan okuyucu da bulamazsınız, ironik olarak aslında en iyi okuyucunuz ben oluyorum. (ironi nerede? sorusunun cevabı için biraz bekleyin)

1. sayfa : hürrriyet logosunu filan da saysak, resimleri puntoları küçültsek aslında tüm sayfa içeriği 1/10 sayfaya sığıyor. ön sayfada ertuğrul özkök'ün insanları ilerleyen sayfalardaki köşe yazısına (tamamen çukurca katliamı gündeminden bağımsız ukrayna eski başbakanı timoşenko hakkında kel alaka bir köşe yazısı) davet eden "ama bir kere okuyun, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız" diyen ama bir kere okuyunca da aslında ne demek istediğini kendisinin bile anlamadığını belli eden yazısına atıf var. kaldı 55.1 sayfa

2.sayfa : hp reklamı (sayfanın 3/4'ü) + akıl oyunları (sanki halk olarak yeterince akıl oyunu görmüyoruz gibi) + birol güven'in twitter'daki terör öfkesi (yeşim salkım da ulusal yas çağrısı yapmış, o kadar duyarlı bir sanatçı ki) + hakkari'den gelen haberler ülkeyi yasa boğdu (bülent ersoy filan programını iptal etti, gülben ergen sanatçı arkadaşlarını yürüyüş yapmaya çağırdı. ne kadar güzel haber değil mi? nedense herkes istiklal caddesinde veya bebek sahilinde yürüyor. gülben ergen sanatçı arkadaşlarını tarabya orduevinde terörü protesto etmek için 5 çayına da davet edebilirdi, bu da haber çünkü, gülben ergen sanatçı çünkü, üstelik duyarlı bir sanatçı. sayfada gülben ergen'in güneş gözlüklü "üzgün gibi" resmini görüyoruz. tamer karadağlı da süpertürk isimli bir filmin çekimlerine başlıyormuş. kaldı 54.1 sayfa

3.sayfa: 1/2 sayfa kia ceed reklamı. bize ulaşın, hava durumu, başkomiser kadın polisi kamerayla yakaladı, evli 3 çocuklu hırsız (çok enteresan her hırsızın bekar ve çocuksuz olması gerekiyordu), kamyon terörü (duyunca pkk kamyonlarla köy bastı zannetmeyin, hadımköy tem otoyolunda seyir halindeki kamyon park etmiş kamyona arkadan çarpmış, ölen yok yaralanan yok neden terör peki? bilinmez.), domuza çarptı kurtuldu, akıma kapıldı can verdi (bu ilginç bir ölüm mesela final destination gibi biraz, kayseride mustafa mercan yolda bir domuza çarpıyor arabasıyla, domuz telef olurken (ifade aynen böyle). mercan sağa çekiyor arabayı, bu arada aynı yönde seyir halindeki bir araba yerde yatan domuza çarpınca hakimiyetini kaybediyor, elektrik direğine çarpıp deviriyor, domuzu telef eden mercan, yardım edeyim diye koşuyor fakat devrilen direkteki akıma kapılıp can veriyor, allah rahmet eylesin)), kuzu ve dana diyerek domuz eti satmışlar (vay ahlaksızlar. ama bu da haber mi, sanki ilk defa biri yapıyor olsa neyse. bir de dikkat ediyorum kimse kuzu ve dana eti diyerek istakoz eti ya da kobe beef satmıyor, ya at eti, eşşek eti ya da domuz eti filan. eskiden uğur dündar bunlara göz açtırmazdı demek ki meydanı boş bulunca..)

3.sayfa hürriyet'in en nefret ettiğim sayfası, sürekli cinayet, hırsızlık, gasp haberleri. okuyup zevk alanlar mı var? ibret olsun diye mi yazılıyor?yoksa bu sayfa niye var? sorusunun cevabını bulmuş değilim. bu sayfadaki günün haberi: çocuklarının gözü önünde- 1.sınıfta çocukları kavga eden iki veli okulda buluşuyor. öğrencilerin gözü önündeki tartışmada velilerden biri diğerini 2 kez bıçaklıyor. (oğlum benim babam var ya senin babanı döver. o da birşey mi? benim babam senin babanı karnından ve sol göğsünden bıçaklar. ) evet şimdi anladım, 3.sayfa bizim aslında ne pis bir ülke olduğumuzu göstermek için var. neden avrupa toplululuğu'na alınmıyoruzun cevabı 3. sayfada.

bir de tabii yılmaz özdil var. yılmaz özdil. hakkında. düşüncelerimi. buraya. yazmak isterdim. fakat. bu durumda. ona cevap hakkı. vereceğim için. ve. o da. böyle. tek tek. kısa kısa. yazıp. cevap vereceği için. vazgeçtim.

yılmaz özdil, yazdıkları bir çırpıda okunan ama sonuç olarak ağzımızda kekremsiyle keçiboynuzu arası bir tat bırakan yazar. bana göre yazdıkları okullarda safsata konusunda case study olarak okutulabilecek nitelikte.

genel yazı formatı şöyle:

doğru bilgi, doğru bilgi, doğru bilgi -> hatalı çıkarım.

bazen söylediği herşey de doğru olabilir, çünkü fact'leri sıralıyor adam. ama sonuçta yaptığı çıkarımların pek çoğu yanlış. (hepsi yanlış demek istemiyorum çünkü aynı hatayı yapmak istemem)

işlevi temelde türkiye'deki laik ve ulusalcıların yüreğine su serpmek. biraz olsun ülkede olup bitenler hakkında sinir olan, gıcık olan kesimin gazını almak. ki aslında ben de kendimi fanatik kemalist, attaboyçü, laik, ulusalcı olarak tanımlayan bir kişiyim. fakat nedense yılmaz özdil abimizin yazdıkları beni tatmin etmiyor. çünkü yüz tane olayı, fact'i arka arkaya sıralıyor sonra taksicinin veya berberin yapacağı türde çıkarımlar yapıyor.

tamam ben de nefret ediyorum akp'den, yarattığı hoşgörüsüz ortamdan, anti-demokratik yaklaşımlardan, basına olan baskısı, tutumu filan. fakat arkadaş yanlış saat bile günde iki kez doğru zamanı gösterir. beylik bir analoji oldu ama bu insanların hiç mi iyi yaptığı birşey yok. bunları destekleyen herkes aptal bir sen mi akıllısın? keşke öyle olsan da herkesi ikna etsen. ama gerçekliği bir kenara bırakıp tabirimi maruz gör kerhanede romantizm yapıyorsun.

benim annem, babam, arkadaşlarım tapıyor sana. herkes hergün yazılarını paylaşıyor. maşallah ağzın da iyi laf yapıyor, retorik sağlam ama ben bir türlü yazdıklarından anlam çıkaramıyorum.

neyse, yazdığı yazının başlığı: saçılım...(ohh daha başlıkta lafı nasıl soktu açılım değil saçılım düpedüz bunların yaptığı diye)

24 şehit daha (veri), 18 gazi daha (veri),...yazacağız elbette ama önce düne gidelim hele, beş polis şehit edildi. yanında bir bebek iki sivil (veri)
gazeteler haberi şöyle verdi: güroymak'ta hain pusu, güroymak'ta sekiz şehit, güroymak'ta kahpe mayın, güroymak'ta hain saldırı (bunlar da veri)

(buradan sonrası yorum ve ajitasyon)
yok öyle, cumhurbaşkanı orasını "norşin" ilan etmemiş miydi kardeşim?
ayakta alkışlamamış mıydınız? (akp ve yandaşları, basın filan herhalde)
,,,e hani norşin nerede şimdi? açılım yaparken norşin, açılım patlayınca güroymak öyle mi?
(çıkarım) yoksa çukurca'ya kürtçe isim vermediğimiz için mi verdik acaba 24 şehidi?

bu arada hürriyet editörüne not: yılmaz özdil köşesi gereksiz noktalama işaretleri ve ifade tekrarlarından kaçınmayı başarırsa iki, zorlanırsa bir paragrafa kadar iniyor. (yönünü çağdaş batıya (sol tarafa) çevirmiş koca kafa fotoğrafının yerine de küçük vesikalık bir resim kullanabilirsiniz diye düşünüyorum.

şimdi vatandaş olarak ben bu köşe yazısından cumhurbaşkanı ve hükümete düşmanlık duymak dışında nasıl bir çıkarım yapabilirim?

cumhurbaşkanı güroymak'a norşin demiş, güroymak demiş, tunceli dememiş de dersim demiş konu bu mu? bugün devletin yayın organı günde 24 saat kürtçe yayın yapıyor, tunceli üniversitesi'nde kürtçe ve zazaca seçmeli dil olmuş durumda, sezen aksu munzur festivalinde kürtçe şarkılar söylüyor, sana yaz diye köşe vermişler, sorduğun soruya bak, yaptığın çıkarıma bak.

adamlar ülkende kendi mahkemesini kurmuş, milli eğitim öğretmen ataması yapamıyor, ortadoğu allak bullak olmuş, hükümetler devriliyor, komşuların birer birer abd ile savaş noktasına gelmişler, ülkede düşük yoğunluklu iç savaş hali var, senin takıldığın konuya bak. en önemli konumuz bu mu yani?

ben anlamıyorum hocam seni. her seçimde chp'ye oy veren biri olarak anlamıyorum. evinde ismet inonü posterleri olan, attaboyçülüğü din gibi savunan biri olarak da anlayamıyorum. izmir'i öven yazılarını da anlamıyorum. ne istediğini de anlamıyorum. kürtçe'yi yasaklayalım mı? kürt vatandaşları sınır dışı mı edelim? izmir'i bağımsız bir federe devlet mi yapalım? olan bitenleri görmezden mi gelelim? laf olsun diye konuşuyorsun gibi geliyor bana. türkiye bölünmez bir bütündür argümanını savunuyorsan ilk başta içindeki tüm unsurları kabul ederek başlayacaksın. türkiye türklerindir diyorsan, türklük kimliğini bir üst kimlik olarak kürt kökenli vatandaşların da benimsemesini sağlayacaksın. daha da ileri gideceğim, bu gibi yazılarınla insanları attaboyçülükten, kemalizmden uzaklaştırdığını düşünüyorum. bu tarz, bu üslup savunduğun davaya zarar veriyor.

kaldı 53.2 sayfa (o da hava durumunun hatrına)

4.sayfa full reklam (bim'de sade patates cipsinin fiyatı 1,15 tl imiş öğrendiğim isabet oldu) kaldı 52.2 sayfa.

5.sayfa yarım sayfa ford reklamı, onun dışında ahmet hakan'ın galeyana geldim başlıklı yazısı var. aslında ahmet hakan'ın yazdıkları çoğu zaman mantıklı. ama gündem konusu terör olunca o da galeyana geldim, infiale kapıldım diye bir yazı yazmış. özetle şöyle diyor: öldürerek oturulacak müzakere masasının da...katledilerek gösterilen tutuklama tepkisinin de, bombalayarak elde edilecek statünün de...canı cehenneme.

tabii burada gazetedeki ortamdan biraz etkilenmiş ve millet şu an ne duymayı bekler diye bir yazı kaleme almış. fakat ben bu yazıya inanmadım. nasıl ki bir deli deli olduğunu kendi başına bilemezse, galeyana veya infiale gelen insan da yahu ben galeyana geldim diyemez. veya bir insan cinnet geçirdiğinin farkına varabiliyorsa aslında cinnet geçirmiyordur. terörü lanetliyoruz millet olarak. ne demek olduğunu bilmeden. gülben ergen de lanetliyor, birol güven de twitter'dan tweet atıyor, ahmet hakan da amerikan filmlerinden esinlenmiş olsa gerek "canı cehenneme" diyor. ama allah için onun kafası resimde daha küçük çıkmış. belki perspektiften öyledir, belki de yılmaz özdil'in kafası gerçekten çok büyük. öyleyse keşke beyni de orantılı olsa diye düşünüyor insan.

bu arada konu lanetlemeye gelince vatandaşımız "türkçe yazıldığı gibi okunur, ama bunun tek istisnası vardır abdullah öcalan diye yazılır orospu çocuğu diye okunur." gibi çok daha yaratıcı söylemler geliştirebiliyor.

5.sayfadan ayrıca carla bruni sarkozy'nin "sonunda" doğurduğunu, bir vatandaşın faciayı koklayıp kurtulduğunu ( doğalgaz sızıntısı=facia), iki otomobilin silvan-batman karayolunda art arda uçtuğunu (süpermen süpermen olmak lazım bazen), bir çocuğa "emaneten" taşınabilir kalp takıldığını, bir vatandaşın yaralanan kızına geç müdahale edildiği iddiasıyla doktorlara bıçakla saldırdığını, istanbul kartal'da ihsan karakoç'un sabaha karşı 05:00 sıralarında eşi songül karakoç'u önce dövüp sonra bıçakla boğazını keserek öldürdüğünü öğreniyoruz. hürriyet burada da sorumlu bir gazetecilik örneği göstermiş ve öldüren kocayla öldürülen eşinin mutlu nikah resminin altına aile içi şiddet acil yardım hattının numarasını koymuş. tabii birisi ölen diğeri de hapse giden bu çift için bir faydası olmayacak belki ama başka olaylar önlenebilir bu sayede. numara 0212 656 96 96. komşunuz eşini dövüyorsa şikayet edin sizin de ağzınızı burnunuzu kırsın, ama belli olmaz belki de kırmaz ve birlikte okey filan oynarsınız. kaldı 51,7 sayfa

6.sayfa yine hayvanat gibi bir samsung galaxy sii reklamı. reklam biraz yabancı reklamları android. yani andırıyor. igo my way ile daha fazla hareket. güzel reklam ama ben almayacağım ipad'den ziyadesiyle memnunum. reklam yine sayfanın %75'ini kapsıyor.

diğer haberler: engelli rehineden kötü haber geldi ( neymiş? zaten hangi haberiniz iyi ki, samsung kullanırsan hareket özgürlüğünün tadını çıkarırsın onun dışında gazetede iyi haber yok. kenya'da kaçırılan fransız vatandaşı marie dedieu'nün serbest bırakılması için müzakereleri yürüten yetkililer, rehine kadının öldüğünü açıklamışlar) burada bence başlık yanlış bence. çünkü ölen birinden kötü haber gelemez. engelli rehineye ilişkin kötü haber geldi olabilirdi. zavallı kadının müzakerecileri demek ki bizim ab baş müzakerecisi egemen bağış gibi beceriksizmiş. negotiator diye bir film izlemiştim kevin spacey ve samuel l. jackson oynuyordu. iyi filmdi diye söyledim konuyla alakası yok.

sıtmada aşı tuttu: iyi haber yok dediğimi duymuş olacaklar bu haber hemen rehine haberinin altında iyi haber olarak verilmiş. dünyada her yıl yaklaşık bir milyon insanın (%90'ı afrika'da) ölümüne neden olan sıtmaya karşı bukunan yeni aşının uygulandığı kampanya ölüm oranlarını neredeyse yarı yarıya azaltmış. fakat araştırmayı yürüten ekipten biri tsiri agbenyega "daha yapılacak çok iş olduğunu belirtmiş. tsiri keşke öyle söylemeseydi de "sıtma bitmiştir, dağılın beyler" deseydi.

yine de başlığa takıldım. sıtmada aşı tuttu ne demek? kiraz ağacı mı bu ki aşı tutsun. editör bu sayfaya hiç bakmamış bence.

diyabetten korunma formulü: kilo ver, her gün 30 dakika yürüymüş formül. ilginç.

erkeklerdeki meme kanseri daha agresif: burada haberin içeriğinden çok, habere eşlik eden abdominalli, adonis kaslı elemanın fotoğrafı daha enteresan. ben şahsen kadınlardaki meme kanseri haberlerini daha çok seviyorum. kaldı 51 sayfa

7. sayfa şu anda fark ettim ki böyle okursam akşama kadar bitmeyecek gazete.
hürriyet sanat sayfası. karikatürün ödül gecesi, arzuhan doğan yalçındağ, aydın doğan vakfı karikatür yarışmasına neredeyse tüm sayfayı ayırmış. sanki gazete babasının malıymış gibi. bir saniye düşündüm de galiba gazete gerçekten babasının malı. chevrolet reklamını da sayarsak, bu sayfada bir tek kanat atkaya'nın köşesi kalıyor. o da zaten sanatla ilgili bir şey yazmamış, klişe diye terör eylemleri sonrasında dile getirilenleri yazmış. güzel bir yazıydı, beğendim. fakat sanat sayfasında işi neydi bu yazının? kaldı 50,25 sayfa.

8. sayfa + 9. sayfa yarısı maxx royal otel reklamı, 0,75 berkeley group reklamı bu kadar saçma sapan bir reklam görmedim üstünde yazmasa anlamak mümkün değil ne reklamı olduğunu. halı reklamı veya mobilya veya perde reklamı olabilir. geri kalan borsa düştü, dolar çıktı, mark piyasadan kalktı, euro bölgesinde ilginç şeyler oluyor tadında kendisine ekonomi uzmanı diyenlerin olup biteni aktardığı ekonomi haberleri. iki sayfanın 1,25'i sırf reklam. kaldı 49. sayfa

10.sayfa şükrü kızılot köşesi başarılı, bütçe ve hedeflerin ulaşılabilirliği hakkında. diğer kısım girişimcilikle ilgili, merve erdil'in haberi o da ilginç. sayfanın %25'i reklam. kaldı 48,75.

neyse daha fazla uzatmayayım hürriyet gazetesinin de toplam 32 sayfası reklam, publicity, ilan vs.

kaldı geriye 24 sayfa.

kelebek ilavesi de 10 sayfa, bunun 8 sayfası reklam veya bulmaca. kalanlar ise, gs'li ceyhun modacı bir hatunla görüntülenmiş de aman abi sevgilim var demiş, iki tip uzun süre inkar ettikleri aşklarını artık özgürce yaşamaya başlamışlar, şebnem bozoklu ben olsam güney'le değil kuzey'le evlenirdim demiş (yanında eşi olacak eleman ağzına vurmuyor bu arada...aile içi şiddet hattı 0212 656 96 96), tolga çevik adına açılan sahte twitter hesaplarından bunalmış, oktay kaynarca yanındaki kız sevgilim değil yeğenim demiş, bilmemne tencerelerinin sahibiyle izzet çapa'nın kızının ayrılık sebebi sahte çanta değilmiş, verda penso'nun arkadaşı çokmuş dostu yokmuş (arkadaşları ne düşünüyor merak ettim), ünlüler nerede görülmüşler, cengiz semercioğlu taksim rixos'u övmüş, osman müftüoğlu'ndan yaşam reçetesi: kendinizle barışın, güzin abla: bu memlekette kadın olmak zor ( bu arada güzin abla öleli 10 yıl oldu belki herhalde cennetten bildiriyor), burç ve rüya yorumu bölümü: rüya: boş caddede koşuyorum, yorum: bulunduğunuz ortamda kendinizi güvende hissetmiyorsunuz, ayşe aral'ın sadece kendini referans alarak yaptığı değerlendirmeye göre hepimiz teşhirciymişiz, kıvanç perihan savaş'ı şaşırtmış, melike karakartal türkiye'de kadın voleybolcuların etek giyip giymeyeceklerini merak ediyormuş, kadir doğulu'yu tebrik ediyormuş, tanınmış kişilerle olan ahbaplıklarını vurgulayanlardan ve bir olayı durmaksızın kahkaha atarak ve onun da gülmesini bekleyerek anlatanlardan ise yoruluyormuş, david beckham'a göre de victoria muhteşem bir anneymiş.

24-8=16 sayfa. bunun da içeriğini az çok yorumlamaya çalıştım. ama hadi içeriğin kalitesine takılmayalım. 92 sayfa ekli, broşürlü ilaveli gazetenin 16 sayfası haber ve yorum. kalan 76 sayfa hergün haybeye üretiliyor.

üretilmesin, kimse reklam vermesin de demiyorum. kapiatlist sistemi bir gün içinde çökertmek gibi bir amacım da yok. fakat bundan ötürü hergün tonlarca ağaç kesiliyor, tilkilerin, yaban kazlarının ve kertenkelelerin yaşam alanı tehdit altında. cengiz semercioğlu'nun her "mehmet ali erbil'e amerikalılar hayran" yazısında bir kavak ağacı kesiliyor, ayşe aral'ın "koca bulma yerleri" konulu makalesine her eklediği maddede bir tarla faresi öksüz kalıyor, yılmaz özdil'in her enter'a basışında bir ispinozun gözyaşı, ertuğrul özkök'ün satın aldığı her caz albümünde yetim bir sincabın hakkı var.

bir de bazen dalga geçer gibi çevreyle, doğal yaşamla ilgili de sektör ekleri çıkartıyorsunuz.

kabaca bir hesap yaptım. günde 76 sayfa desen, 38 yaprak yapar. hürriyet'in tirajı kaç ? ortalama 420.000 diyelim. (aslında tirajdan çok üretim rakamlarını dikkate almak lazım ama hadi neyse gene insaflı davranalım)

420.000* 38 sayfa= 15.960.000 sayfa yapar.

science.howstuffworks.com/environmental/green-science/question16.htm

buradan edindiğim bilgilerle konuşuyorum. bir çam ağacından 80.500 sayfa kağıt çıkıyor.

diğer bir deyişle hürriyet yazarları hergün ortalama (15.960.000/80.500) 198,26 çam deviriyorlar. (bu maalesef mecazi anlamda da gerçek anlamda da yaklaşık olarak aynı)

dolayısıyla sosyal sorumluluk ilkesi gereğince doğaya yok yere verdiğiniz zararın sırf telafisi için ömür gedik'in ertuğrul özkök'ün filan işi gücü, makaleyi hicvi bir kenara bırakmaları ve günde en az 200 ağaç dikmeniz gerekiyor. doğaya bugüne kadar verdiğiniz zararın tazmini için gereken ağaçları dikseydiniz belki bugün gap projesine bile gerek kalmazdı. ikitelli'den kırklareli'ne kadar yurdumuzun dağı taşı mis gibi çam ormanı olurdu.

kızılderili reisinin de dediği gibi (adını getiremedim şimdi) bu dünya bize babalarımızdan miras kalmadı, biz bu dünyayı çocuklarımızdan ödünç aldık. burası af buyurun dingonun ahırı değil. (bu son cümleyi kızılderili reisi demedi, ben dedim)

umarım tek amacımın çocuklarımıza ve onların çocuklarına bulduğumdan daha iyi bir dünya bırakmak olduğunu anlatabilmişimdir.

(bağışlarınız için: www.tema.org.tr)

? leblebi 07.05.2018 02:10 0