ÖZET: OLMAZ
İslâm erkek ve kadınla ilgili ahkâmı aslî yaratılışa uygun biçimde vaz etmiştir. Hiç kimseye kaldıramayacağı yükün yüklenmeyeceğini haber veren Kur’an-ı Hakim[1]gerek aile içinde ve gerekse toplumsal boyutta kadın ve erkeğin rollerini tayin etmiştir. Bu anlamda ailede erkeğin kadın üzerinde hakimiyeti olduğunu haber veren ayet-i kerime şöyledir: “Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur.” [2]
Yarattığı insanoğlunun nasıl rahat edeceğini ve toplum içinde hangi vazifeyi yüklendiğinde dünyanın ictimaî düzeninin olması gerektiği şekilde işleyeceğini en iyi bilen Allah (azze ve celle) kadına Cennet’i ayaklarının altına koyacak kadar önemli bir ana vazife yüklemişken onu bu vazifesini ihmal ederek başka rollere özenmeye teşvik edecek her türlü düzenleme ve uygulamalar Kur’an’a ve Sünnet’e muhalif olacaktır. Ve bu tarz kampanyalar Cenâb-ı Hakk’ın vaz ettiği fıtratı bozma anlamı da taşıyacağından dolayı rızayı ilâhiden uzak olacaktır.
Cenab-ı Hak, evin idaresi gibi mükellefiyetleri erkeğe yüklediği gibi çoluk çocuğun maişetini temin etme gibi vazifelerle de yine erkeği mesul tutmuştur. Bununla birlikte kadının ana vazifelerini aksatmadan ve İslam’ın kalın çizgilerle çerçevesini tayin ettiği mahremiyet esaslarını çiğnemeden ilim öğrenmesi veya İslam’ın müsaade buyurduğu işlerle meşgul olmasında elbette bir mahzur yoktur.
Bu konularda İslâm’ın hükmünün ne olduğu hususunda göz ardı edilmemesi gereken nokta günümüzdeki şartlar ve mevcut ictimâî ortamdır.
Kadının devletin muhtelif birimlerinde yetkili kılınmasını bu bağlamda ele aldığımızda İslam’a göre bunun caiz olmadığını göreceğiz. Zira Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) işlerini kadınların yönettiği toplulukların ebedi iflah olmayacaklarını haber vermiştir. [3] Kur’an’ın bizleri kendisine mutlak itaatle memur kıldığı Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hakikati haber vermişken bizim buna muhalif bir tutum içine girmemiz dünya ve ahiretimizi hüsrana uğratacaktır.
Ayrıca İslam tarihini anlatan rivayet ve kaynaklar içerisinde Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bir tek kadını devlet işlerinde vazifelendirdiği mevcut mudur? Kendilerinin sünnetlerine uymakla emrolunduğumuz[4] hulafa-i râşidinden birisi dahi bunu yapmış mıdır? Allah (azze ve celle)’ın kendilerinden razı olduğu ve onların da Allah (azze ve celle)’tan razı olduğu sahabe ve tabiun[5] böyle bir işe kalkışmış mıdır? Öte yandan meseleye tarihi köklerimiz zaviyesinden baktığımızda ecdadımızın böyle bir uygulamaya yeltenmediklerini görmekteyiz.
Ez cümle, hiçbir şekilde bize ait olmayan, İslam’a, fıtrata, tarihi kökenlerimize ters düşen bu uygulama bize tamamen batıdan intikal etmiş bir ameliyedir. Müslüman olarak bizlerin Allah (azze ve celle) ve Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)’nden yana tavır takınarak dinimize uygun davranma yükümlülüğümüz vardır.