kamuk bey keyt'e biraz yaklaşarak başlamış dil dökmeye:
- aman ya rabbi! ne güzel endamınız var! şu belin inceliğine bakın. ya saçların omuzlara dökülüşü.
keyt omuzunun üzerinden arkasına söyle bir bakıp, kafasını çevirmiş ve de sinirli sinirli yoluna devam etmiş. fakat kamuk bey keyt'in peşini bırakmamış ve dil dökmeye devam etmiş:
- bacaklarınızın güzelliği, keklik gibi sekişiniz ne de hoş... sizinle birlikte olmak her halde hayata bedeldir...
ve daha neler ne dil dökmeler. .. tam bu sırada kızılay meydanı' na yaklaşmışlar. dört yol ağzına ve polisin olduğu yere geldiklerinde keyt bütün sinirli haliyle kamuk bey'e dönerek:
- şimdi polise veririm!
deyince kamuk, masumane bir tavır takınıp, ses tonunu yumuşatarak:
- aman hanımefendi, ben bir saattir yalvarıyorum. niye polise?
demiş bunun üzerine keyt altta kalır mı;
- kekik de serpeyim mi?
diye yapıştırmış cevabı.
bu hikayelerin sonunda şık bir pastanede oturup yarrak sarması yediklerini hayal ediyorum hep.