@satanist evlat arif: daha açıyordum flood uyarısı yan herkes bilsin
@rusla basilan imam: en son küçük futbolcu'yu okumuştum ben, muzaffer izgü imza için gelmişti ilkokul 4teyken. imza için gelmişti dediğim bizim okula gelmişti. daşşaklı okulmuş galiba lan bizim okul bak şimdi aklım erdi
'' muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ancak birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gidecekti. bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, herşeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu."
(punktuba ?, 31.05.2011 03:51)
"Şimdiye kadar zannettiğim gibi, kitleden ayrılmanın bir hususiyet, bir fazlalık değil, bir sakatlık olduğunu hissediyordum. Bu insanlar dünyada nasıl yaşamak lazımsa öyle yaşıyorlar, vazifelerini yapıyorlar, hayata bir şey ilave ediyorlardı. Ben neydim?Ruhum bir ağaç kurdu gibi beni kemirmekten başka ne yapıyordu?"
Kürk mantolu madonnda baş karakter raiften hamile kalıp ölüyo raif de kitabın sonunda ölüyo
raif göründüğü kadar salak bir karakter aslında. mektuplar kesilince ne oldu diye merak edip almanyaya gitmiyor amk özürlüsü hemen kezban tripleri atmaya başlıyor.
Halbuki efexor alsaydı böyle mi olurdu çok mal bir karakter antidepresansız adamın dramı olsaydı daha iyi bir roman olurdu.Anca öyle platonik takılsın ha beni efexor da kesmez diyorsa nörodol verelim adama
yalın ifadelerle sanatsallığın nasıl yakalandığını ve iyi bir roman yazarı olabilmenin ne demek olduğunu gözler önüne seren müthiş bir kitap. kıyıda köşede kalmış insanların da aslında içlerinde ne büyük fırtınalar biriktirdiğinin, bu fırtınalarda ne denli sırlı bilinmezliklere yol aldığının da bir aynası niteliğinde.ayrıca bunu okuyanların lamartine'den graziella ve goethe'den genç werther'in acıları adlı romanları da edinmelerini mutlaka öneririm. bu 3 kitap arasında bir bağlantı, kutsal bir tını, sır, gizem olduğunu görmemek içten bile değil.
amk kürt mantolu madonna diye okudum. sonra aklıma şu atasözü geldi: kürtten mont, ayıdan dost olmazmış.
en çok satan kitabımızda dünyanın süper gücünün süper starının adı var tam bi üçüncü dünya ülkesi
yazarın etkileyici bir tasvir kabiliyeti ve anlatım gücü ile türkçe’nin büyüsünün bir araya geldiği eşsiz bir kitap. bu kitabı okurken aslında ne kadar sığ bir türkçe ile konuşulduğunu ve ne zamandır aslında bilmeme rağmen kullanmadığım sözcüklerin ve tümcelerin bu denli fazla olduğunu hissettim. bugün ergen diye tabir ettiğimiz gençlerin birçoğu –zor bir ihtimal ama- kazara bu kitabı okusalar, verecekleri tepki aşağı yukarı şöyle bir şey olur:
—mama bu ne yaaa yabancı bir dilde mi yazılmış ne hiçbişe anlamadım shıt falan yani…
kendi öz lisanına bu denli yabancılaşmış, günde ortalama 150–200 kelime ile konuşan bir toplum, o ülkenin umut bağladığı bir gençlik. garip bir ironi değil mi?
(ekleme: ve bu satırları yazdıktan sonra görüyorum ki, kitabın önsöz kısmında füsun akatlı tam da benim değindiğim noktaya dikkati çekmiş, bu kısmı sonradan okuduğum için eklemek istedim bunu da.)