Harvard Üniversitesi Yakın Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Fakültesi’nde Öğretim Üyeliği yapan Mehrdad R. İzady ve bazı kesimlerce Kürtlerin kökeni Aryani bir topluluk ya da topluluklar kaynağına bağlanılmaya çalışılmıştır. İzady ile benzer bir iddiada bulunan Abdullah Öcalan da, Kürtlerle aralarında bir bağ olduğunu belirttiği Kassit, Mitanni ve Hititleri Aryen ırkından göstermektedir. Ancak burada Aryen ırkının ne olduğu ve hangi özellikleri taşıdığı anlatılmamaktadır. Sadece bir kavram olarak, eski uygar milletler topluluğu şeklinde ortaya atılan Aryen topluluklar hakkında bilimsel çevrelerde de yeterli bilgi yoktur. Aryenizm adı altında bilimde sahtecilik yapan çevrelerce ortaya atılan bu iddiaların, bilimsel nitelik taşımadığı bir hakikattir. Hatta Aryen ırkı tarihte ne var olan ne de bilinen bir ırk tipidir. Bu sonradan icat edilmiş, hayali üstün bir ırk yaratma gayretidir. Keza J.Fınot, K.Hartman, F.H. Hankins, G. De Mortilet, Max Müller, Gaston Richard gibi bilginler de böyle bir ırkın mevcudiyetini kabul etmezler.
Sonradan ortaya çıkarılmak istenen Aryen kavime diğer halklara ait olaylar ve özellikler atfedilerek sistem oturtulmaya çalışılmıştır. Özellikle Türklerle akraba medeniyetler ve bu medeniyetlerin eserleri dahi Altaylılardan başka Aryenlere de mal edilmeye çalışılmıştır. Buradaki amaçlardan biri de, eski dönemlerden beri, Hint-Avrupa grubunu oluşturan milletlerin dünya düzeni adına olumlu işler yerine, daima kan, gözyaşı ve gayriahlâkî hadiselerle anılmalarıdır. Bu grubun yeniden, masa başında şekillendirilmesi, ona üstün özelliklerin atfedilmesi, bu toplulukların tarihi ezikliklerini gidermeye yöneliktir. Böylece Ön Asya topluluklarının önemli bir bölümü Ari bir toplum olarak lanse edilmekte ve kökenleri saptırılmaktadır. Ostrogorsky, Bizans tarihi adlı eserinde ise sadece Cermenler için Aryen ibaresi kullanmıştır7.
Son iki yüz yıldır köklerini kaybeden ve Kürt ismi altında kendilerini saklamaya çalışan dönme grupları, Kürtlere ayrı bir kök bulma gayretine girerek, Aryen ırk olarak isimlendirilen kavimler arasına Kürtleri de ilave etmeye çalışmışlardır. Bu iddialarında sınır tanımayarak tüm Ön Asya kavimlerini Kürtleştirmeye çalışmışlardır. Bu çalışmalarda ise Mezopotamya ve çevresinde var olmuş, kendileri hakkında yeterince veri olan topluluklardan ziyade, mahiyetleri konusunda hiçbir bilgi olmayan topluluklar seçilmiştir.
Kürtlerin Guti –Gurti –Kutlar Kökenli
Oldukları Tezi
Kürtlerin atası olarak iddia edilen kavimlerden biri Gutilerdir. Bu halk Guti/Gurti/Gut ve Kut şeklinde de adlandırılmaktadır. Alman asıllı Asur Bilimci Prof. Prof. Benno Landsberger’e göre Gutiler Akad bölgesindeki Sami Krallarını yenerek 125 yıl Mezopotamya’nın bir bölgesine hükmetmişlerdir8.
M.Ö. 1900–1800 tarihleri arasında Süleymaniye yakınlarında yaşayan Lullu Kralına ait bir kitabede Gutti adında bir halktan bahsedilmiştir . Asurlu Tıglat Plaser döneminde yazılmış iki tabletten birinde Kuti, değerinde Kurtie kelimelerine rastlanılmıştır.
Genel görüşe göre ise Gutiler, Kafkasya’nın kuzeyinden Ön Asya’ya inmiş güçlü bir Kuzey Asya kavmidir. Ne yazık ki Medler, İskitler ve birçok Ön Asyalı kavim gibi Gutiler de geriye tarihi bir miras ve bilinen bir dil bırakmadan tarihin karanlıklarına gömülmüşlerdir.
Gutiler hakkındaki rivayetler muhteliftir. Encyclo-pédie Britannique ise, Kürtlerin atalarının Gutiler olduğunu iddia edip, Gutilerin de Orta Asya’dan geldiğini ifade etmiştir. Abdullah Öcalan ise Gutileri, Aryen bir ırka bağlayarak diğer bilim adamlarının ifadelerini kabul etmemiştir .
Bazil Nikitin'e göre Gutiler, küçük dağlı bir kavim olup, krallarının adları gerçek bir Hint Avrupalı karakter taşımaz. Konuştukları dil yazık ki bilinmemektedir. Nikitin, barbar bir kavim olan Gutilerin, Sami (Arap-Yahudi) ırka mensup olmadıklarını, kuzeyden gelerek, M.Ö. 2622 yılında Sargonlu hanedanına son vererek, 2498’e kadar bölgeye hâkim olduklarını ve Gutilerin açık tenli olup, Nordik ırkından olabileceklerini, dillerinden yana bir bilgi bulunmadığını belirtmektedir .
(Guti halkının yaşam alanı)
Siyasal Kürtçülerin, Kürtlerin Hint-Avrupalı olduklarını savunmalarına karşılık, Gutilerin Hint-Avrupalı olduğu tezi, başta Nikitin olmak üzere birçok bilim adamınca reddedilmiştir. Mezopotamya bölgesine hâkim olmuş halkların kaynaklarında da Gutileri Kürtlerle ilişkilendirecek ne bir belge ne de bir toplumsal hatıra mevcuttur. Gutilerden günümüze kalan az sayıdaki belge arasında ne Kürt adına ne de bugün var olan aşiret ve köy adlarına rastlanılmıştır. Öte yandan Gutilerin yaşam alanlarını ise ağırlıklı olarak günümüz Batı İran toprakları oluşturmuştur.
Siyasal Kürtçülerden Ethem Xemgin, Gutilerin, Mar, Lulu, Hurri, Kasit, Elam, Kımaş, Gunhar, Urbilum ve Kaldahar gibi Kafkasya kökenli aşiretlerin Zağros dağlarına göç etmiş nesillerinin kalıntıları olduğunu, Kafkas kökenli halkların birleşmesinden meydana geldiklerini ve bu topluluk adlarının ise Gutilere bağlı aşiret adları olduğunu ileri sürmüştür. Xemgin, Guti tarihini anlatırken Akad Kralı Maniştsu’nun İran denizinin kuzeyine yani şimdiki Kuveyt ve Basra bölgelerine saldırdığını, bu savaşlardan sonra bölgenin Gutilerin elinden çıktığını aktarmaktadır . Xemgin, yazısında Gutilerle Kürtlerin aynı ırktan olduklarını gösterecek bir kaynak gösterememiş, sadece “ben yazdım böyledir” anlayışı ile sahte bir tarih yazıcılığı gayretine girmiştir. Yine Gutilerle alakalı bölümde Zağros (İran-Irak sınırı) ile Basra körfezi arasındaki bölgeyi Guti toprağı olarak ifade ederek, Anadolu’da Guti varlığından bahsetmemiştir. Yazar, günümüzde Kürdistan olarak ifade edilen bölge ile Guti bölgelerinin farklı alanlar olduğunu görememiş, Gutilere ait bir göç hadisesinden de bahsetmemiştir.
Xemgin, Guti ve Sümerlerin aynı zamanda tarih sahnesinde olduklarını ve farklı milletlerden teşekkül ettiklerini ifade etmiştir. Bu yönüyle, farklı açılardan konuya yaklaşarak ısmarlama bir Kürt tarihi oluşturma gayretiyle, Sümerleri Kürt yapmaya çalışan diğer yazarlarla da tezada düşmüştür. Ayrıca eserinde diğer bilim adamlarının aksine, Kardularla Gutilerin aynı devlet ve topluluk olduğunu ifade etmiştir. Bu şekilde bir kayıt tüm bilim dünyası içerisinde sadece Xemgin tarafından ileri sürülmüştür.
Birçok tarihçi Gutilerin Kuzey Kafkasya dolaylarından bu bölgeye geldiğini ifade ederlerken, Sümerolog Kemal Balkan’ın Kutlarla ilgili yaptığı çalışma, Sümer ve Kut meselesine biraz daha açıklık getirmektedir. K. Balkan, Prehistorik (tarih öncesi) dönemde Kutların, Hazar denizinin güneydoğusu ile Amuderya/Ceyhun (Oxus) nehri arasındaki bölgede, bugünkü Batı Türkistan’da oturduklarını, M.Ö. 2500–2400 yıllarında batıya yönelerek Zağros dağlık bölgesinin kuzey doğusuna yerleştiklerini, buradaki yerleşim alanlarının Yorgantepe ile Kerkük’ün doğusunda Küçük Zap ile Diyale nehirleri arasında olduğunu ifade etmiştir. Kutların büyük bir bölümü Zağros dağlık bölümünde kalırken, bunlardan kopan bir grup kuzey batıya, Fırat nehri dolaylarına göç etmişlerdir. M.Ö. 2260–2223 yılları arasında meydana gelen bu göç sonrasında Fırat bölgesine yerleşen Kut topluluğunun M.Ö. 2223–2198 yılları arasında burada yaşamakta olan Subarlarla kaynaştıkları anlaşılmaktadır.
Sümerolog Prof. Kemal Balkan’ın sınırlarını çizdiği Asya’daki Guti toprakları, aynı bölgede yaşamış olan Soğd halkının yaşam alanlarıyla uyuşmaktadır. Bu nedenle Guti ve Soğd halkı arasında bir ilişkinin var olması muhtemeldir. Kuşkusuz bu ilişki yeni araştırmaları gerektirir.
M.Ö. 2400’lerdeyse Orta Fırat bölgesine yerleşen Kutlar, Tigiran adıyla bir de şehir kurmuşlardır. Habur, Balih ve Orta Fırat’a hâkim olan Kutlar, sırasıyla Hippar, Umma, Akad Agade, Sümerlerin Ur, Babilonya gibi şehirlerini ele geçirerek güneye doğru genişlemişlerdir. 30–40 yıl kadar bu bölgeye hâkim olan Kutlar, M.Ö.2116 tarihinde Uruk Kralı Utu-Hegal tarafından mağlup edilmişlerdir. M.Ö. 2000 yılından sonra yazıldığı sanılan Asur kaynaklarında, aşağı Zap Suyu’nun güneyindeki dağlarla Süleymaniye şehrinin kuzeyindeki bölgede yaşayan Kutlar hakkında kayıtlar da mevcuttur .
Eski Akad (M.Ö. 2340–2159) zamanından başlayarak, Kutlardan kalan az sayıdaki belgede ve eski Babil (M.Ö.1894–1600) çağının geç zamanlarına kadar her devirden yazılı kaynaklarda geçen kişi, yer ve nesne adları toplanmıştır. Bu malzemenin değerlendirilmesi sonrasında Landsberger, “Tarihte Türklerle en yakın münasebet-tar olan, hatta belki de Türklerle ayniyet gösteren kabile Kutlar/Gutilerdir” demektedir .
Benno Landsberger, attaboy’ün de katıldığı 1937 senesindeki Türk Tarih Kurultayı’nda Gut (Kut) kavmi kral adlarının geçtiği çok sayıda yazıt olduğunu, ancak yazıtların bir kısmının kırıldığını, 9 kral adının okunabildiğini beyan etmiştir.
Söz konusu yazıtlarda geçen Guti kral adları; 1-Yarlagan 2-Tirigan 3-Şarlak, Çarlak 4-El-Ulunmuş 5-İnim-Bakaş 6-Nikil Lakap 7-İnkuşi 8-Şarlak 9-Laşirap şeklindedir.
Benno Landsberger, Gutium kelimesi ile kral adlarının Türkçe ve Gutilerin Türk olduğunu savunmuştur. Buna göre; Guti dilinde “Yarlagan (haberci)” kelimesi Orhun yazıtlarında “yargan” şeklinde kullanılmıştır. “Tirigen (yardım eden)” kelimesi Uygur Türkçesinde “Tiriga” olarak kullanılmıştır. Gutilerde “Sarlak” adı ile anılan kanatlı memeli hayvan adı, eski Türkçede “Çarlak”, “Lasirap” kelimesi “Laşirap” olarak geçmiştir. Bunun yanı sıra “nikili lakap” ve “ige auş” adlı kral isimleri de Orta Asya Türk isimlerinde “İg Auş” şeklinde kullanılmıştır . Orhon yazıtları ile arasında neredeyse 3000 yıllık bir zaman dilimi bulunmasına karşın, Guti dili ve kral adlarının bu kadar ayniyet göstermesi ve bu benzerliklerin Sami ve İrani kaynaklarda olmayışı, Guti halkının Türk olmasa bile Asyatik olabileceğini gündeme getirmiştir.
Ethem Xemgin ise bilinen Guti krallarının adlarını; 1-Kamassi 2-Anubanin 3-Erridupiçir 3-İmta 4-İnkisus 5-Şarlagab 6-Sulme 7-Elulumes 8-İnimakabes 9-İgeseus 10-İurlagab 11-İbate 12-İarlangab 13-Kuram 14-Habilkin 15-Lierebun 16-İrarum 17-İbranum 18-Halbun 19-Puçursin 20-İarlaganda 21-Sium şeklinde sıralamıştır.
Bu adları neden bu şekilde yazdığı da belli değildir. Çünkü Avrupalı tarihçiler tarafından okunan kral adları ile Xemgi’nin okuyuşu arasında benzerlik görülmemektedir. Netice itibariyle Kürtlerin atası olarak ifade edilen Guti kral adları ile hiçbir Kürt adının benzeşmediği ortada olup, Kürtlerle Gutileri ilişkilendirecek veri de bulunamamıştır.
Ermeni kaynaklarına göre Guti veya Goti denilen diğer bir kavim, 4. yüzyılda Tuna nehri ile Karadeniz’in kuzeyinden Polonya ve İskandinavya’ya kadar yayılan bir topluluk iken, Hunların günümüz Rusya ve Doğu Avrupa’sına gelmesiyle, Hunlara yenilerek önceleri Trakya’ya, oradan İtalya ve İspanya’ya göç etmişlerdir. Ermeni tarihinin ifade ettiği Gotiler, Avrupalı Gotlar olup, ilk kez ifade edilmiş bir bilgidir.
Kürtlerin Kart-Kardu
Kökenli Oldukları Tezi
Kürtlerin kökenlerinin bağlandığı diğer bir topluluk da Kardu, başka bir adlandırmaya göre Kartlardır. M.Ö. 2000 yılındaki Sümer tabletlerinde Kardaka adlı bir bölgeden bahsedilmiştir. Bundan 1000 yıl sonra Tiglath Pileser Kurtie adlı bir halkla, Hazo dağı yakınlarında savaşmıştır. Bu mevcut kayda rağmen, M.Ö. 5. yüzyıla gelindiğindeyse bire bir aynı bölgenin tarihini yazan Heredot tarihinde Kardu veya Kardaka adına rastlanılmamıştır . Daha sonra Yunanlı Xenophon (Ksenefon) ‘Anabasisi/Onbinler’ adlı kitabında M.Ö. 401 yıllarında Doğu Anadolu’da dağlık bir bölgeden geçen Yunanlıların karşılaştıkları Karduk adlı bir topluluktan bahseder. Bu kayıtlarda Kardukların muhtar bir topluluk, yani küçük bir topluluk olduğu belirtilmiştir. Ermeni ve Arap kaynaklarında da Kardu olarak zikredilen alan sınırlı ve dar bir bölge olarak tarif edilmiştir . Kardaka ve Kard adlarından sonra Romalılar zamanında Gordyana adına rastlamaktayız. Romalı elçi Appius Claudius Ermenistan’a gelince burada gizlice kendine yandaş aramış ve Gordyana Kralı Zarbienos’la ittifak kurmuştur .
Kardu kelimesi, Akad-Asur dilinde kuvvetli, kahraman anlamına olup, Asur kaynaklarında Kardu ülkesi, Van bölgesinin güneydoğusu olarak gösterilmiştir. M. Salih San, Kardukların, Asurlardan kopan bir kol olma ihtimali üzerinde durarak, coğrafi açıdan Asurlar ile Kardukların yaşam alanlarının paralellik gösterdiğini ifade etmektedir .
Kesenefonun belirttiğine göre Karduklar, ne Kral Artakserkses’in ne de Ermenistan’ın egemenliğini tanımıştır. Aramiler, Karduene bölgesine Beth Kardu, bugünkü Ceziretül Ömer kentine de Kardu Gazartası adını vermişlerdir. Ermeniler Kordkh, Araplarsa Bakarda adını kullanmışlardır . Bu eyaletin üç önemli kenti olan Sarehükme, Satalka ve Panika şehirlerinin bugünkü Dicle üzerinde olduğu genel bir görüş olarak kabul edilmişken, Strabon’a göre Karduene dağları Diyarbakır ve Muş arasında uzanmaktadır .
(Karduların toprakları)
Ksenefonun ‘Onbinler’ adlı eserinde Kardoukhoi yani Karduklarla ilgili bir milletten bahsetmesi ve bunların dağlık bölgede yaşayan savaşçı bir topluluk olduğu fikri bazılarını acaba Karduklar ile Kürtler arasında bir bağ olabilir mi fikrine itmiştir? Bölgede yaşayanlardan “Doğu Anadolu Gerçeği” kitabının yazarı S. Ahmet Arsavi, “Karduk- Kürt ilişkisinin dilbilimsel nedenlerle reddi yapılmış ve Kürtler ile Kardukların hiçbir yönden alakalarının olmadıkları kesinleşmiştir” demektedir .
Minorsky, Karduk adını bize ilk aktaran Yunanlıların bu adı büyük olasılıkla Ermenilerden öğrendiklerini ifade ederek, Ermenileri oluşturan Khaldilerle Kardu adının da benzeştiğini belirtmiştir . Minorsky bu adın doğru okunup okunmadığı yönünde kuvvetli şüphelerin olduğunu da ifade etmiş ve Karduk şeklinde okunan adın yanıltıcı olabileceğini de ifade etmiştir . Doğal olarak bu durum Kürtlere bir ata bulma gayreti içerisinde olan grupların, bilerek mevcut kavim adını Kürt kelimesine benzeştirmek için kasten yanlış okuma yaptıklarını düşündürtmektedir.
Lehmann-Haupt’a göre, Kardukalar M.Ö. 5. yüzyıl sonunda Doğu Dicle (Botan suyu) ve Batı Dicle’nin birleştiği topraklarda yaşamışlardır. T. Nöldeke ve R. Hartman’ın ise, Kürtlerin yakın zamanlarda Pers (İran‘ın Doğusu) ülkesinden gelerek buraya yerleştiklerini ve Karduklarla Kürtlerin bir ilişkisinin olmadığını ifade etmiştir .
Aslında Karda adı Musul’un Ninova bölgesinde bir kasabanın adıdır. Dolayısıyla Karda, bir topluluk ve millet adından ziyade bir şehir adıdır. Tarihi vesikalarda Kürtlerin yaşadığı coğrafya sayılırken Karda bölgesinin zikredilmemesi de, Karda ve Kürt adı arasında bir ilişkinin olmadığını ortaya koymaktadır. Bilinen Kardu bölgesi Asurların başkenti Ninova bölgesinin içerisindedir. Bu yer Asur devletinin merkezini oluşturmaktadır. Uzun Asur Tarihi’nde Kürt, Kürdistan, Gurmanc, Zaza, Guran, Soran kelimelerine rastlanmadığı gibi, günümüzde Kürt aşiretleri içerisinde sayılan hiçbir aşiret adına da rastlanılmamaktadır. Asurlular, Ninova’yı başkent yaptıklarında, hemen kuzey komşuları Doğu Anadolu’da Ermenilerdir. Ermeni kayıtlarında da Kardu ve Kürt ilişkisini ortaya koyacak bir bilgi yoktur .
Nikitin konuya şu şekilde devam etmektedir: “Görülüyor ki şimdiye kadar kabul edilen yorumlardan vazgeçmek gerekmektedir. Şurası apaçık ortadadır ki problemin çözümü, bir yandan Kürtlerin öte yandan Jafetik kavimlerin yaşamındaki kültürel ve etnografik olguların tümünü doğru bir yaklaşımla incelemeye bağlıdır. Yoksa coğrafi deyimlerdeki rastlantısal bir ses uyumuna dayanabilen, az çok zekice yapılmış bir karşılaştırma hiçbir şekilde çözümü vermez. Bu nedenle Kardularla Kürtler arasında bir bağ kurmaya gerek görmüyoruz.”
Nikitin’in dediği gibi, sadece bir ses benzerliği hariç, hiçbir unsuru Kürt ve Gurmanclarla aynı olamayan bir topluluğu, sırf ata bulma gayreti ile Kürtlere yamamak bilim dışı bir gayrettir.
Paris Üniversitesi’nden Dr. Messeud Fany ise La Nation Kurde et Son évolution Sociale eserinde, “Kürt unsurunun varlığının Doğu (Batı Pers)’dan Batı İran’a doğru olmakla birlikte, Kürtlerin merkezi bölgeye gelmeden önce değişik asıldan bir ırkın bölgede var olduğunu ve bilahare, İran’da bulunan Kardularla daha sonraki asırlarda birleşmiş olabileceğini inkâr eden bir delil yoktur” şeklinde görüş bildirmiştir . Bu tespit Kürtlerin Asya’dan gelerek, sonradan burada yaşayan Karduların bölgelerine yerleştiklerini ve bir kaynaşmanın vuku bulmuş olabileceğini ifade etmektedir.
Kardu-Kürt savı, tarihle desteklenmeyen ve sadece etimolojik bir unsura dayandırılarak ortaya atılmışken, Hartmann, Nöldke ve Weissbach gibi bilim adamları tarafından kurulmaya çalışılan bu etimolojik ilişkinin de yanlış olduğu ispatlanmıştır . Bugün bile Karduların menşeleri hakkında araştırmalardan net bir sonuca ulaşılamamıştır.
Kardu-Kürt ilişkisinin olamayacağı bilimsel verilerle ispatlanırken, Kardularla ilgili değişik görüşler de ortaya atılmıştır. Bu tezlerden biri de Kardu-Gürcü ilişkisidir.
Kartiler, Gürcülerin bilinen ilk atalarıdır. Gürcüler ile Ermeniler (Soehler), Ranienler, Movakanienler, Herler, Lekler, Megreler ve Kafkaslılar hep birlikte Targomas (Togarma) adlı bir soydan gelmişlerdir. Togarma ise, Nuh oğlu Yasef oğlu Avyavan (Yavan) oğlu Tarşiş’in oğludur. Bu kişi insanların dünyaya yayıldıkları zamanda Ararat (Urartu ülkesi) ve Masis (Ağrı) dağları arasında yerleşmiş ve 600 yıl yaşayarak buralarını memleketi yapmıştır. Togarma’nın hüküm sürdüğü yerleri; Gilan denizi (Hazar denizinin güneydoğusu), batıda Karadeniz, güneyden Cudi (Oret) dağı ile kuzeyde Kafkas dağı teşkil etmektedir. Bu sınır, Kartlos zamanında Çoruh nehri civarına kadar uzanmıştır .
W.E.D. Allen de, ‘Gürcü Kavminin Tarihi’ adlı eserinde, kutsal kitaptaki Nuh’un oğlu Yasef’in oğlu Togarman’ın soyundan gelen ve efsaneye göre Gürcü kavmine adlarını veren Kartlos, Mtzkheos ve Uplos isimlerini göstermekte ve Kartli adının tarihte Gürcistan’ın bir eyaleti olduğunu ifade etmektedir .
Nikitin’e göre Kardu adı, Gürcistan-İberya’da oturan halkın yerli adı olan Kartueli ile ilişkilidir. Asya’nın Büyük İskender tarafından fethinden sonra, Nusaybin’in de dahil olduğu bir kısım topraklar Mygdon kökenli Makedonlar tarafından iskân edilmiş, bu yeni nüfus hareketleri Kardukları etkileyerek, onların bir kısmının kuzeye doğru göçmelerine neden olmuştur. Bazı Karduklar ise eski yerlerinde kalmışlardır. Ortadoğu uzmanlarından C.F. Lehmann-Haupt ise bu tezi desteklemek için; “Demek ki Karduk-Kartueller Kahaldların (Urartu) güney komşuları, Gürcü kavminin öbür temel kurucu unsuru olan Mosklar ise Kahaldların kuzey komşularıdır” şeklinde ifadelere yer vermiştir.
C. F. Lehmann-Haupt, Kardukların Kürtlerin değil Gürcülerin atası olduğunu ortaya koymuştur. Lehmann-Haupt, İberler adını taşıyan bu Kartvelilerin önceleri bugünkü Gürcistan’ın daha güneyinde yaşarlarken, istilalar nedeniyle biraz kuzeye çıktıklarını ve burada bulunan Mosklarla kaynaştıklarını ifade etmiştir. Nöldeke ile Hartmann’ın kanıtladıkları gibi Kardoukhoi çoğul olarak Ermenice “Kardı-kh”nin karşılığıdır. Kardu da Gürcistan-İberya’da oturan halkın yerli adı olan “Kartueli” (Katveli) ile yakın bir uyum halindedir. Korduene, Gordyaioi gibi güney topraklarını ve halkını gösteren adlar da aynı kökü taşırlar. Vaktiyle Kardukların yurdu olan topraklar Gürcülerin kaya içerisine oyulmuş barınakları ile büyük bir benzerlik gösteren mağara evlerle doludur. Bu evler Ermeni öncesi (Khald) kaya içi yapılarından köklü şekilde ayrılır .
Kartdu-Gürcü ilişkisini ispata yönelik diğer bir veri de Bizans kaynaklarıdır. 985 yılındaki Bizans kaynaklarında bugünkü Tiflis civarına Kartli denmektedir. Bizans kaynaklarındaki Kart adının bu zamandan çok önce de kullanıldığını görmekteyiz .
Ermeni kaynaklarına göre 1064 yılında Alparslan’ın askerleri Gürcistan’a girmiş ve Gürcü ordusunu mağlup etmiştir. Gürcü Kralı 4. Pakrat kaçarak Kartliya’ya sığınmıştır. Ermeni tarihinin belirttiği Kartliya Gürcistan’ın kuzeyindedir .
Khaldlar’ın yani Karduk’ların dilleri ise Hint Avrupa dili olmayıp, Kartveli dil grubu ile bazı benzerlikler arz etmektedir. Ayrıca Nikitin, Khald ve Kardu dilerinin Kürtçeyle benzeşmediğini de ortaya koymuştur .
Kardukluların Gürcülerle akraba olması tezinin ağırlık kazanması nedeniyle birtakım bilim çevreleri, Gürcülerle Kürtler arasında bir bağ kurmak istemişlerse de; dil, kültürel farklar ve inanç unsurlarının tezatlığı ve bilimsel tetkikler bu iddianın yanlışlığını ortaya koymuştur. Kardu ve günümüz Gürcüleri arasında bir yakınlık söz konusu olsa dahi Kürtler ve Gürcüler arasında doğrudan bir ilişkiden söz edilememektedir.
Karduların kökenleriyle ilgili diğer bir tez de Türk (Turan)- Kardu ilişkisidir. Bu tezin savunucularına göre, Sümer eşik taşında geçen “Kar-da-ka-lar” ile Ksenefon’un kaydettiği Karduklar aynı değildir. Keza bunların “İskit/Saka’lardan sonra Anadolu’da görünmeleri ve bu tarihten sonra eski kaynakların onlardan bahsetmesi, Karduların Saka soyundan geldiklerini yahut onlarla beraber doğudan gelip küçük Asya’nın dağlık bölgesine yerleştiklerini göstermektedir. Kırzıoğlu, Karduk ülkesinin bu yiğit ahalisinin M.Ö. 626’da Sakaların büyük hükümdarı Moduva (Afrasyap-Alper Tonga)’nın bütün devlet erkânıyla birlikte Urmiye gölü yanında Medler tarafından öldürülmesini müteakip, başsız kaldıklarını ve bu dağlık bölgeye gelerek tutunmaya çalıştıklarını anlatmaktadır. Ksenefon’un Karduk ülkesini anlattığı bölümler konumuz açısından ilginçtir, buna göre; “…Bunlar dağlarda otururlar, çok harpçi insanlardır, bunlar büyük (İran) hükümdarına bağlı değillerdir. Rivayete göre bir defasında yüz yirmi bin kişilik büyük Kral (İran) ordusu bu memlekete sapmış, memleket arazisinin müsait olmayışı nedeniyle bir teki bile geriye dönememiş, imha edilmiştir” .
Görüldüğü üzere Karduklularla İranlılar birbirlerine düşman iki topluluktur. Bu düşmanlık Saka/İskit mücadelesinde, Saka hükümdarı Afrasyab’ın İranlılar tarafından haince öldürülmesinden kaynaklanmış olması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle Karluklular (Karduk-lular) İrani güçleri sürekli imha etmeye çalışmışlardır.
Aynı kaynağın verdiği diğer bir bilgiye göre Karlukların yaylarının uzunluklarıdır: “Karluk’ların yaylarının uzunlukları aşağı yukarı üç kol uzunluğundadır. Hele ok atmada çok mahirdirler, her ok atışlarında sol ayakları ile basarak kirişi ta yayın sonuna kadar çekerlerdi. Attıkları oklar ki kol uzunluğunda idi. Bunlar kalkan ve zırhları delip geçebiliyorlardı. Helenler bu okları ele geçirince onlara sırım takıyorlar ve cirit olarak kullanıyorlardı. Onların bu silahları bir dağ harbinde taarruz veya ricat için uygundur.”
“Karluklular her ok atışta sol ayakları ile basarak kirişi ta yayın sonuna çekerlerdi” şeklinde geçen kısım ise hayli ilginçtir. Biz biliyoruz ki, yayı sol ayakla gererek atma âdeti bugüne kadar sadece İskitlerde görülmüştür. Karadeniz kuzeyindeki İskitlerden kalma M.Ö. 4. asra ait bir gümüş tabak üzerinde, süvari bir askerin üzerinde kemerli çekmen (ceket), gövdeye sıkıca gelen uzun pantolonla, uzun saçlı erkeklerden birinin sol ayağının yardımı ile yayı kurduğu resmedilmiştir .
Akad-Asurcada geçen Kardu sözcüğü “kuvvetli” manasına gelmektedir. Yine biliyoruz ki Türk ırkının sembolü olan “Kurd” kelimesinin anlamı da “kuvetli, kahraman ve yön gösteren” anlamındadır.
Erzincan Tarihi adlı eserde Doğu Anadolu’da Turan kökenli olup, savaşçılıkları ile ün yapmış, Asurcada “Kadro” ve “Gored” olarak adlandırılan bir kavmin varlığı anlatılmaktadır .
Karduk meselesinde dikkat edilmesi gereken diğer bir konu da bu kelimenin etimolojik yönüdür. Etnik bir terim olan bu sözcüğün asıl şekli “kard + u” değil “kord + u”dur. Keza Kırzıoğlu ve Ksenefon da Süryanilerin atası olan Asurluların “o” sesini “a” olarak telaffuz ettiklerini belirtmektedir. Bu nedenle gerçek haliyle Korduk yerine Asurluların Karduk şeklinde telaffuzda bulundukları görülmektedir .
Asur kaynaklarında Kardukların yaşam alanları olarak Van gölünün güneyi tarif edilmiştir. Dr. Friç; Asur tabletlerinde Van bölgesinde Luhurdu adında bir kavimden bahsedildiğini, bu tabletlerde adı geçen Luhurduların Türk kökenli ve Asurları sıkıştıracak kadar güçlü olduklarını ifade etmiştir . Kanaatimce Friç’in bahsettiği Turan kökenli Lohurdular Keşmir bölgesinde yaşayan ve o bölgeye adını veren Lahor halkıyla aynı kökten gelmektedir. Konuya Karduk-Türk ilişkisi içerisinde bakan kesimlerce dikkat edilmesi gereken bir husustur. Yine İranlılar içerisinde Kardigan adıyla bilinen insanlar vardır ve bunlar ırken İranlıdırlar. Hatta 627 yılında İstanbul’u almaya çalışan komutan Kardigan adında bir İranlı bulunmaktadır . Bu durumda bize Kardukların İranlı olabileceği ya da sonradan İranileşmiş bir kavim olabileceği ihtimalini de düşündürmektedir.
605 tarihinde (tahmini olarak) Sasani hükümdarı 2. Hüsrev zamanında (590-628) yukarı Mezopotamya’da Musul ve Tekrit havalisinde yerleştirdiği Monofizist Bizanslı harp esirleri 8. ve 9. yy’da inançlarını yayarak bu havalide ekseriyeti kazanmaya başlamış ve Nasturileri de kendi mezheplerine dahil etmişlerdir. Bunun neticesi olarak da Tur Abdin bölgesi bunların merkezi haline gelmiş ve burada birçok manastır inşa olmuştur. Bunlardan en meşhur ikisi Kartmin veya Deyr al-Umr ile Mardin’in bir saat doğusundaki Deyr Zaferandır . Yunanlıların yerleştirildiği bölgedeki manastıra Yunanlılarca Kartmin adının verilmesi, bu kelimenin Yunan halkı içerisinde de var olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Karduların gerçek kökenlerini bulmak oldukça zor bir iş gibi görünmektedir.
Sonuç olarak, tarihte Kardu veya Karduk şeklinde adı geçenler, aslen Ön Asyalı olmayıp M.Ö. dönemlerde Asya’dan Ortadoğu’ya göç eden bir topluluktur. Kardukların yaşam alanlarında, daha önce hem Gürcü hem de Turani toplumlara rastlanmıştır. Gürcüler ve Türklerin, Yasef adlı aynı ortak atadan gelmeleri de Türk ve Gürcü ırklarını ve onların kalıntılarının birbirilerine benzemeleri sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Fakat Kardu/Kardukların İran, Arap ve Asurlularla bağlarının olmadığı aşikârdır.
içinde tam 3 adet "ayak" kelimesi geçtiği için sike sike okuyup artıladım.
cCc Ne Mutlu Türküm Diyene cCc
yeterki bir daha böyle uzun yazma.
kardeş bunu kopyalayıp yapıştıracağına, git bi jinekolağa adamın eline falan ver rahatlarsın.