ülkem bir zulüm cenderesidir işte
kıyı köşe mezbaha
orta yer giyotin
akşamları kahır taşınır sofraya
aş yerine
ve geceleri
eşleriyle değil
acılarıyla çiftleşerek yatar insanlarım
kış günüdür
güller açmaz
dallarda bülbüller ötmez
can arzular
elim yetmez
vah lımin, brindarım*
içerden
içerden içerden
kes bağrım
yar içerden
işte namus
intiharı düşünür kederinden
ve bu boş tencerenin onulmaz kahrı
utanır kendi kendinden
birebir vermeyen toprak
seb-i sübyan aç susuz
ne gelen var
ne beklenen
ve dağlarda çırılçıplak eşkıyalar
hep eski bir zamanı getirir
gidip de dönmeyene
dönüp de görmeyene
bu muhacir sızı
bu hasret
ve sabır
kin dalında kızıl bir gonca
dökülür kahrın güz ayları
odunsuz, etsiz-ekmeksiz
gün olur kıtlık kıran
gün olur feryat figan
dökülür umudun oyaları
dökülür buzlu rüyası mahpusların
gün olur bir miting alanıdır
gün olur
diz döver and veririz
parlar namlularımızın ucu
gün olur alanların orta yerinde
birer birer kuşuna diziliriz.
biz ki umudun bahçıvanıyız
gönül kin dalında sevda üretir
çağın destanıyız dijle boyunda
ıssız acılarda delik deşik olmuş gelinler
ve gözleri
pusularda
vişne gibi çatlayan kaçakçılarla
güller kararan dünya bahçesinden
doğmadan ölen çocukların ipince sevincine
gül fidelerini serpip geçen analarımız
destan içre sızlayı sızlayı gelir
eğer akacaksa gökyüzüne doğru
toprakta döllenen tohum
tütecekse kaynayan tencerenin buğu
küskün tomur dal ucunda çatlayacaksa
ve karımın karnında oğlum
tekmeleyip rahmin ince duvarlarını
o büyük çığlığa ulaşacaksa
yürüsün bin yıllardan bu yana
zulmün kan lekeleri
cevher
kömürün karasından çalınsın
çünkü yürek
katil mermilerin önünde
aça söne
vura düşe gülüm
delire köpüre
umudun alevini çoğaltacaktır
bileni bileni yanıp dönerken
hıncın çelik ışıltılı bıçağı
hüznün çürük fidelerini
kendi ellerinle büyütmüşsen
her yanlışa bir kalın çizgi çekerek
ve basarak yok oluşun kirli zillerine
genç olmanın
sorumsuzluğun
çelik iğneli hıç'larını boynuna geçirerek
gülerek faşizmin dost yüzlü kahpeliğine
gencecik fidelerini halkın
hıncını isyanını
bin yıllardır döllenip duran
ipek yapraklı goncasını
güneşten sakınıp
aydan kıskandığım ''kalbimin kızıl saçlı bacısını''
bir ağızda zemheriye çıkarıp
aptal bir pire kadar inatçı
bir kırkayak gibi merhamete çağrılı
bilinç çılgını intiharlarda
vurduysan nabzın fırtınasını
kent yüzlü düşlemelere
bir kırık mavzer gibi
bilesin beni!
bilesin beni oy beni, bilesin beni
dağlarda güneşin son parıltısı
ve toprak damlı evlerde umut sönerken
yitik mağaraların dibinde
pusuda beklerken ölüm
bilesin beni.
ve sen beni
dostlarımın
kurşuna dizilen dostlarımın
şah damarda donan kızıl kanında
korkuya
kahpeliğe
yüz karasına
çiğ damlaları gibi yürürken sevda
mermilerin yanağında tel tel örümcek
gözlerin
menekşe gözlerin
kavrulmuş
yoksul
acılı
ve kömür ocaklarında
ak güvercinler hançerlenirken
bilesin beni
oyy bilesin beni.
boynum ipe çekilmiştir
çekilmiştir dost
beynimde felç
yüreğimde kanser üremektedir
ve bir gurbet türküsü gibi durmaktadır hayat
dağların çapak tutmuş hazin yalnızlığında.
Ekmeğimiz yoktu
Mermimiz yoktu
Bin can ile
Bir umut ektiğimiz
Toprağımız yok.
Dağlar gibi yığıldı ölüler
Büyür çetelerin hıncı
Kent ince ince susar
Ve geçer günlerin biçare
Ardında yıkılmış bir hüzün
Bir pula satılası olur bu dünya.
Dönek ellerine değince kelepçeler
Saplanır yüreğini kemirir umutsuzluk
Ve korku
Bir kahpe yaradır içerden işler
Vurur hançerini şah damardan ihanet
Satarsın ulan
Satarsın açılmamış gonca gülü
sürdük geceye yıldızları
ışıktan yollar döşedik
ve damla damla erirken yıldızlarımız
toprak damlı evlerde umut sönerken
başladık yeniden güneşten döllenmeye
ıssız bir acıya bin süngü birden batarken.
yıkılanlar oldu bu sıra
korku
çürümüş bir beyin olarak
kafalarda yatarken
dağ başlarında kurşunlandılar
doğan bir çocuğa armağan oldu adları
unutuldular
korkuları unutulmadı.
kent yorgunu paslı bir alkol gecesine
kitaptan
katliam gibi korkan general gecelerine
radyolara
radarlara
ajans haberlerine
ve
burjuva düşlerine yıkıldılar.
dağlar bir acılı masaldır artık
ve üniversite
kan davalarından arta kalan bir feodaldir
gelinler ağlayarak girer gerdeğe
türkü söylemesini bilmez çocuklar
gözlerim bin yaşında evliya türbeleri
sen yoksun diye...