Başından beri dile getirdikleri iddia neydi? "Cumhurbaşkanı Meclis'i feshedecek." Bu iddia görünümlü yalanı çok söylediler, her fırsatta tekrar ettiler. Peki işin aslı neydi? (1) Metinde "fesih" diye bir kelime ya da îmâ yok. (2) Fesih mekanizması zaten mevcut sistemde var. (3) YENİ SİSTEM fesih kelimesini zikretmeden fesih mekanizması getiriyor değil; aksine, CUMHURBAŞKANININ MEVCUT FESİH YETKİSİNİ İLGA EDİYOR.
Öncelikle fesih ne demek? Bir hukuki makamın/müessesenin varlığına son vermek demek. Fakat o makamı/müesseseyi feshederseniz bu fesih kararından etkilenmemeniz lazım -- ki yaptığınız iş "fesih" olsun. Aksi takdirde, yani bir makamı dağıttığınızda siz de dağılıyorsanız o, fesih olmuyor. "Sonuçta bir makamı dağıtmıyor mu? Adı fesih olsa ne, olmasa ne" diyebilirsiniz ama bir makamı dağıtırken kendi makamını korumakla koruyamamak aynı şey mi? Birbiriyle alakası olmayan iki sonuç söz konusu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra MECLİS'İ FESHETTİ. İşte fesih buydu: Meclis'te yer almaya hak kazanan partiler 3 ay boyu koalisyon kuramadılar, memleket uçurumun eşiğine geldi. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı "Sizden bir cacık olacağı yok; seçimleri yeniliyorum" dedi. AMA! Bu seçim yenilenmesi işi sadece Meclis'e dâirdi. Yani Cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilenmedi. Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan MECLİS'İ FESHETMİŞ OLDU çünkü Meclis'i dağıtırken kendi makamını korudu. Cumhurbaşkanı hâlâ cumhurbaşkanı.
FESİH BUDUR: Bir makamı dağıtırken kendi makamından olmamak. Bu haliyle fesih tam da şu anki sistemde var. Ve yeni sistemdeyse bu yetki kalksın, cumhurbaşkanı Meclis'in seçimlerini yenilerse kendi makamının seçimleri de yenilensin isteniyor. Yani ülke 7 Haziran'daki gibi ciddi bir krizin eşiğine gelir de cumhurbaşkanı Meclis seçimlerini yenileyecek olursa KENDİ MAKAMININ SEÇİMLERİ DE YENİLENECEK. Ancak intikali zayıf biri aradaki farkı anlamakta zorlanır. Tekrar soruyorum: Bir işin ucunun sana dokunmasıyla dokunmaması aynı şey mi?
Cumhurbaşkanı Meclis için seçimleri yenilediğinde kendisi de seçimlere tâbi oluyorsa artık orada fesih yoktur. Kavram titizliği değil bu: Fesih denen şey hakkaten artık tamamen yok yahu! Olan şey, şu anki sistemde mevcut bulunan bir yetkinin iptalinden ibaret. Hal böyleyken bunun tam tersi gerçekleşecekmiş gibi anlatıp durdu Hayır cephesi. Şu süreçte ben nasıl çıldırmadan kalabildim, bilmiyorum :) Bir hadisenin tam tersini hakikatmiş gibi anlatabilmek için ya zeka kıtlığı çeken bir ahmak ya da art niyetli bir hain olmak gerek.
Peki cumhurbaşkanı artık Meclis'i iptal ederse kendi makamını da iptal ediyorsa bunun pratik sonucu ne? Seçimleri yenileyen cumhurbaşkanı içinde bulunduğu dönemi tamamlamış sayılacak. Yani diyelim ki Meclis'i feshedebileceğini zanneden bir Hayırcı ahmağı cumhurbaşkanı seçme ahmaklığını milletçe gösterdik ve bu adam durup dururken "Meclis'i feshediyorum" deyip seçimleri yeniledi. Ne oldu? Kendi döneminden ferâgat etmiş oldu. Görevinin 2. senesinde bunu yaptıysa kalan 3 senesi yandı. Bir daha mı cumhurbaşkanı olmak istiyor? Yeniden aday olacak. Seçilmesi garanti mi? Değil.
Bu ahmak 2. döneminde mi Meclis'i sudan bir sebeple "feshetmek" istedi? O zaman bir daha aday da olamıyor. Hem 2. dönemini tamamlayamıyor hem de bir daha aday olamıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 7 Haziran'da seçimleri yenilediğinde göreve başlayalı 1 yıl olmuştu. O vakit yeni sisteme geçmiş olsaydık kalan 4 yılı yanacaktı. Yanmadı çünkü mevcut sistemde Meclis'i feshetme yetkisine sahip. Seçimlere yeniden girmezse otomatikman cumhurbaşkanlığına devam etmesi gibi bir durum da yok.
Fesih mekanizması şu an var ve yeni sistem bunu kaldırmak istiyor ama şu anda olmayan bir şey yeni sistemle getirilmek isteniyormuş gibi konuşup durdular. Gerçekten nasıl bir tanesini boğazlayıp bırakmadım, hâlâ şaşırıyorum. Hâlâ daha bu kadar basit bir meseleyi böyle uzun uzun izah etmek zorunda hissetmekten ve izah ediyor olmaktan dolayı içim şişiyor. Ama işte manzara bu: Hayır kampanyası apaçık, en ufak bir şüphe bile götürmeyecek bir konuyu yalanla tam tersinden anlatmak üstüne kuruldu. İnsanların gözlerinin içine baka baka, tekrar tekrar yalan söylediler.
Gezi'den beri yalan söylüyorlar. "Üstünden TOMA geçmiş adam" diye başlayıp "Bilal Erdoğan'ın IŞİD'cilerle fotoğrafı"yla devam ettiler. Çarpıtmadan, çark etmekten falan bahsetmiyorum; bunlar cemiyetin ve siyasetin her kesiminde görülen şeyler. Hâttâ yalan da aynı şekilde: Herkes ara sıra yalan söyler elbet. Ama yalan söylemenin bir siyaset haline gelmesi ve belli bir toplumsal kesimin ancak bu siyaset şekline bağımlı bir şekilde hayatını sürdürebilmesi başka bir mesele.
Hayır kampanyası Türkiye'de kendine muhalif diyen siyasetçilerin en ahlaksız, en bayağı ve en beyinsizce işiydi. Türk siyasi tarihinin bundan daha aşağısını gördüğünü hiç zannetmiyorum. Kampanyayı bina ettikleri "argüman" işte böyle. Kalan "argüman"larının da fesih meselesinden en ufak bir farkı yok. Mesela bir tanesi CNN Türk'te "Cumhurbaşkanı oğlunu yardımcı yapar; sonra makamı bir şekilde boşalırsa oğlan başkan olur" dedi ve binlerce izlendi. Halbuki Cumhurbaşkanlığı makamı boşaldığı takdirde 45 gün içinde seçimler yenilenmek zorunda.
Bu beyinsizliğe cevap verirken kendimden şüphe ediyorum. Çünkü o kadar beyinsizce ki "bu kadar da olamaz, acaba gözden kaçırdığım diye bir şey mi var" diye dönüp sürekli kontrol etme ihtiyacı duyuyor insan. Ama yok! Sâfi beyinsizlik. Herhangi bir sofistikasyon yok. Düşünebiliyor musunuz: "45 gün içinde seçimler yenilenir" diye madde var; beyinsiz "ya oğlunu başkan yaparsa" diyor. Bu angutluğu, bu yalan siyasetini ne ara ciddiye almak zorunda kaldık?
***
Yarınki oylamanın sonucu hayırlı bir şekilde yüksek bir Evet olsun inşallah ama galiba yüksek bir Evetin en büyük hayrı, yalan üstüne bu kadar kolayca kampanya bina edebilmeyi mümkün kılan siyaset şeklini yok edecek olması olacak.