https://i.imgur.com/3A2XmAw.jpg
https://i.imgur.com/z7o3foC.jpg
başka bir başlık altında hızlıca geçti konusu ayrı başlık açayım dedim
sizce bu görseldeki çizimler şans eseri mi?
hadi lan ordan götümle güldüm. gezegenlerin ve güneşin büyüklüklerinin birbirine oranı çok komik. gerçekse bile sikindirik bir çaba.
@atçıl: o sabah yıldızının önemi büyük işte bunların mitolojisinde. Ordan kitabı mukaddese geçiyor. Temmuz ayının kökeni de olan Tammuz'un (Sümerce Dumuzi diye geçiyor) sevgilisi sabah yıldızı oluyor. (islam mitolojisinde Zühre.) Babil mitolojisinin İştar'ı. Eanna tapınağının sultanı. Ardında erotik Sümer şiirleri ve külliyat bırakmış kadın gibi kadın oluyor.
ne var amina koyayim ilkokulda ogretiliyor bunlar, amkun sumerleri ilkogretim terk.
Sabah yıldızı diye nitelenen kadın Inana gılgamış destanında Gılgamış ile hilafa düşüyor ve yanlış hatırlamıyorsam mukaddes bir aslanın kalçasını mı ne kesip fırlatıyor Enkidu ile bizim kahraman-krala. Buradaki tabletler bence bunlarla ilgili, çok ulvi şeyler beklemeyin. Ha astronomi ile ilgili de olabilir, Zigguratlardan ne kadar görebildilerse o kadar nakşedilmiş. Apsu dediğinin de Sümer mitolojisinde yeryüzü veyahut su olması lazımdı. Sentörün attığı görselde Tiamat falan diyor, Tiamat Sümerlerde yok, Enuma Eliş'te Marduk'un kestiği ejderha gibi bi dişi yaratık bu Tiamat, onun sevgilisi Kingu'yu da kesip onun kanından insanoğlunu yaratıyorlardı yanılmıyorsam. Babil-Asur yani daha doğrusu Akad mitolojisiyle ilgili zıkkımlara dair bunlar daha çok. Sentörün paylaşımı uyumsuz.
@martin haydegel: kanka İnanna sadece venüsü temsil ediyor anu babası oluyor yani bir nevi baş tanrı neyse hikayemiz o değil önemli olan arkalarındaki güneş sistemi benzeri çizim ortada güneş var ve etrafında yuvarlak şeycikler var bu çizim güneş sistemimiz olabilir mi tartışma noktası o
enteresan olan bu tek eşlilik eş seçme işlemi falan çok eskilere dayanıyor. kadın çobanların tanrısı dumuziyi seçmek istemiyor aslında eş için ama sonunda aşık oluyor. Sen tanrıçasın amını götünü istediğin kadar istediğin kadar kişiye siktirebilirsin ama monogamiyi seçiyorlar. tek eş alıp ömrünü onunla tamamlama bunlarda milattan önce 4binli yıllarda geçiyor
İnanna sabah yıldızı olarak övülüyor işte sentörcüm, sabah yıldızı ordan gelme. Sabah yıldızı demek inana/iştar demek. BU çiviyazısı daha doğrusu ideogram biyolojik beyni temsil ediyor. Yani bunları yaratan insan beynini. Bunun esas güneş sistemini temsil ettiğini nasıl düşünebiliyorsun onu anlayamadım.
@martin haydegel: sence bu dünyada fiziksel olanın ötesinde bir şey var mı?
evet ya da hayır diyebilirsin çok uzun cevap verip zamanını almak istemiyorum merak ettim sadece ne düşündüğünü
@sentor: metafiziği hiç sevmem, ama metafizik biraz da bozulmuş bi manada kullanılıyor, ben o bozulmuş manada kullanılanı sevmiyorum, yoksa sözgelimi Heidegger'in metafiziği manasında kullanılanı sevmiyor değilim. Her şey maddi olmakla birlikte insanın kaostan çıkması ve bir şeyleri anlamlandırarak rahatlaması gerekir. Yazık ki insan hâlâ maddeyle barışık değildir.
@sentor: boşver sentörcüm, şunu dinlemeni istirham ediyorum: https://www.youtube.com/watch?v=gfbiPkljOHo
@martin haydegel: dinliyorum peki büyük sanatçıların tanrı inancı olmasına ne diyorsun
beethoven'ın şöyle bir sözü var mesela
''Havadaki titreşimler tanrının nefesidir ve insanın ruhuna hitap eder. Müzik tanrının dilidir''
bestelerini yapmadan önce ormanın içinde göl kenarında yürüyüp doğanın titreşimlerinden, seslerinden ilham aldığını söylüyor
Tanrı düşüncesi olmasaydı kaotik bir düzen olduğunu kabul etselerdi hiçbir zaman doğadaki harmoniyi aramayıp kendileri de bu eşsiz eserleri veremezlerdi...
Bilmiyorum bir şeylere inanmak çok istiyorum aslında
@sentor: haklısın. Dinsel düşünce olmasaydı sözgelimi Mikelenjelo da olmazdı Beethoven da. Müzik, tiyatro, dans vesairenin "inanç"la derin bir bağı var. Sosyal evrim neticesinde biçimlenen ve insanlığı yükselten kıyamlardır bunlar. Her insanda kalıntıları vardır. M. Shermer'in İnanan Beyin'ini okumanı tavsiye ederim; Alfa yayınlarından çıkmıştı sanırım.
@lokman:
“Evvel zaman içinde, kederli ve uzak bir ülkede, sert ve kara taşlardan oluşmuş kocaman bir dağ varmış. Günbatımında dağın tepesinde onu yerinden koparana ölümsüzlük veren bir gül açarmış. Ama kimse yanına dahi yaklaşmaya cesaret edemezmiş. Çünkü dikenleri ölümcül bir zehirle doluymuş. İnsanlar kendi aralarında ölüm korkusundan, acıdan söz eder ama vaat edilen ebedi yaşamdan kimse bahsetmezmiş. Böylece gül, mirasını kimseye bırakamadan her geçen gün solmaya devam etmiş. O soğuk, karanlık dağın tepesinde unutulup sonsuza dek yalnız kalmış…”