yapıp pişman olmanın güçsüz rakibi karşısında yorulmadan 3 puan alacağı versus.
edit : tabii ki de yapsan da yapmasan da hayatı minimum pişmanlık ile tamamlamak en doğrusu bu konuda hemfikiriz. fakat konu bu değil. işbu durumda her iki tarafında yanında getireceği olumsuzluklar var. bu olumsuzlukları tahmin edilemez diye tanımlamak herhangi birinin zekasına hakaret olur, bu sebeple onlardan bahsetmeyi zul görmekteyim.
diğer taraftan bu seçimi bize yaptıranın id değil de ego olduğunda da hemfikir olalım isterim. ego bu durumda size yapma diyen bir kamçı da olabilir, üzerinize binip deh diyen jokey de. tamamen ona nasıl hakim olduğunuz ve yönetip yönetemediğiniz ile alakalı. yine de bütün yükü sırtlayan ego da olmayacaktır. egonun dört nala at koşturduğu sonsuz yeşilliklerin ucundaki tepede, ki bazılarınız ona edge of the horizon demekten kendini alamayacaktır, sizi bekleyen başka bir aktör daha çıkacak. bütün ihtişamı ve peleriniyle hepimizin tanıdığı ve canı gönülden nefret ettiği; süper ego.
süper ego, ego ve id arasında gelip giden okyanus çalkantılarını gargara misali yutarken aklınızda birkaç soru belirecek. elalem ne der? ben kendimi "o" insan haline getirmek istiyor muyum? ya annem babam ne düşünür? üzülürler mi? bana yakışır mı ki? işbu durumda kendi aralarında bir güreşe tutuşmak zorundadırlar. neden güreş diye soranlara da bütün süper egomla türksün ulen cevabını fiske niyetine indirmekten hiç gocunmuyorum. nihah! velhasıl, bu kargaşa ve gürültünün galibi sizi seçim yapmaya itecek ana unsur olacaktır.
örnek verelim de soru işaretlerinden arınalım.
diyelim ki public bir alanda sevgiliniz ile birliktesiniz. etrafınızda köpeğini gezdirmeye çıkarmış cadde kızları, spor yapan atletik abiler, rap dinleyip isyankar benliklerini dizginleyen gençler var. sevgiliniz kafayı yedi ve kulağınıza eğilip "hadi, hemen şimdi, burada" diye fısıldadı.
tam o noktada aklınızın içinde bir maraton başlar. birbiriyle yarışan nöronlar ilgili birime ulaşmak için var olan tüm elektrik enerjisini beyninizden emer, hormonlar acil bir emir ile uyanmış, bütün kimyasal reaksiyonlar havai fişek resitali vermek üzere ardı ardına patlamakta, göz bebekleriniz hormonların ilettiği talimatla büyümüş, kalp ritminiz ise çılgın atıyor.
tek trafik burada da değil, bütün o koşuşturma içerisinde, id bas bas bağırıyor "şimdi! şimdi! şimdi!", ego fırsatı kaçırmak istemiyor pek istekli gibi fakat tedirgin de aynı zamanda "gölgelik bir alan bul hiç olmazsa!" diye fikir ortaya atıyor, süperego ise "tek konu gölgelik bir alan değil; görülürsek çok ayıp, facia olur, toplum ile yüzleşmek için hazır değiliz, sakin olun!" diye dizginlemeye çalışmakta.
ne yapacaksınız? belli ki; yapsanız da yapmasanız da pişman olmama ihtimaliniz de var. ihtimal kapıları her zaman açıktır. peki ya bu senaryoda iki türlü de pişman olacaksanız? yapıp pişman olmak mı yoksa yapmadan pişman olmak mı? tren bir kez kaçarsa bir daha gelmeyebilir. siz içinizdeki hangi sese kulak vereceksiniz?