#449400: hayata dair iç burkan detaylar

çok değil, sadece 1,5 ay once defalarca kez yazmak istedim. ama org sözlük, öyle bir ki, başınıza gelenlerden siz suçlu görülürsünüz. ya da, birisi bir entry'nizi beğenmez ve profilinize girip, zayıf gördüğü bir anınızın entrysiyle sizi vurmaya çalışıp, nick altınıza gelir ve "zaten şöyle de bir insan" der.
o yüzden durdu ellerim. o yüzden kimseye de anlatamadım, evet toplumsal normlar dolayısıyla kimseye de anlatamadığım olayları, duygularımı kalbime gömdüm. ama her tarafı iğne ile kaplıydı duygularımın, içim çok acıdı, canım çok yandı.

1,5 ay once bir gün oğlumuzla geziyorduk. eve dönerken oğlum, illa ki bir yere gitmek istedi. eşim de, "ya çok önceden planlanmış iş yemeği vardı bizim, sizi bıraksam olur mu?" dedi. ben sırf çocuğumu kırmamak adına, soğuk havada dolmuşla çocuğa binmeyi göze alıp kabul ettim. benim çantam, çocuğun kocaman çantası, şemsiye ve oğlumu tek kişilik oturma yerine sığdırmam da demek bu. zira çocukla dolmuşa binince bütün gözler anneye çevrilir, yanına oturtsun ki, "cık cık" yapsınlar, ayıplasınlar.

neyse... akşam müthiş sırt ağrısı ile, oğlanı ve çantaları kucakta tutarak geçen 45 dakikalık bir yolculuktan sonra eve geldim. bir zaman sonra facebook'a bir baktım, eşimin her zamanki iş arkadaşları evet, ama bir kız daha olan bir fotoğraf var. içimde kötü bir his belirdi.
eşimin telefonu benimkinden daha iyi, bazı okumaları, uygulamaları oradan yapıyorum. elim, nasıl oldu, daha once hiç yapmadığım şekilde whatsapp'a gitti. son konuşmayı açtım (okuyanlar, "hadi be, ne kendiliğinden gitmesi" diyecektir belki ama, öyle değil).

- gülücükler gülücükler, merhabalar filan... sonra işveli cilveli soru sormuş hanım kız. içkiyi çok severmiş, yeni heyecan arıyormuş galiba da, içki soruyor benim eşime.
eşim de sadece bir kaç içki adı yazmış o kadar.
kadınlık hisleri çok ilginç. kızın son dakika yemeğe katılması, eşimle içki muhabbeti açması hiç hoşuma gitmedi.
bir kaç saat sustum ama içim doldu taştı, en sonunda söyledim eşime.
tartışmalar, ya ne alakası varlar, sen bana güvenmiyor musunlar... klasik...
ilerlemesine bile fırsat olmadı mesajlaşmaların, biliyorum. ama bu mesajlaşma beni bitirdi, içimi paramparça etti.

günlerce ama günlerce kendime gelemedim. başıma gelirse, "silerim adamı tek kalemde" cümlesine indirgediğim aldatılmanın aslında o kadar da sindirilebilir bir şey olmadığını anladım acı şekilde.
sadece bu kadarı bile beni dibe batırdı. içimde kırgınlık, geçmiş, sadece geçmiş geliyordu gözümün önüne.

eşim, geçinilmesi çok zor bir insan. insanlara sert davranır, herkes kendi istediği gibi olsun ister. alttan almayan, bırak ona bir şeyi anlatmayı, alttan almayan bir insan olmak bile onun hedefinde olmaktır, pes ettirene kadar uğraşır.
ailesi ise aşırı kendini beğenmiştir. dünyaya başkalarında kusur bulmak için gelmişlerdir. oturup, böyle ciddi ciddi diğer aileleri konuşurlar, ailecek başka aileleri eleştirirler. benim de aklıma bile gelmeyecek yönlerim, huylarım için eleştirdiler beni senelerce. ben iyilikle alttan aldıkça, eleştiriler azaldı, azaldı... şimdi eleştiriyorlarsa da duymuyorum bile... onlarla da bir ilişki inşa ettim yani.

eşim de başkalarına karşı biraz olsun yumuşadı ise, biraz olsun insanlara mülayim davranma yoluna girdi ise benim etkimdir.
taksitlerini ödese de evi, arabası olan, çok tarz giyinen biri. dışarıdan böyle. ama arkasında benim yıllardır süren emeklerim var.
kendi çalışıp biriktirdiğim paralar var evet, ama onlardan bahsetmiyorum.

oğlumuzdan sonra işten ayrıldığım için, sürekli kendimi borçlu hissettim. "aman eve masraf çıkarttırmayayım" diye, eve tek bir yeni bir şey almadım. yemin olsun, yemin olsun tek bardak bile almadım.
doğumdan sonra kilo aldığım halde, yıllarca tek bir tane bile giysi almadım, ayakkabı almadım.
önceden, toplumun ancak %1'inin kapısından girdiği markaların tasarımcılarıyla bizzat çalışmış olan ben, 5 seneden uzun süre moda ne demek, trend de neymiş, üzerime olanı bulursam sevindim giydim.

şık mekanlarda oturup bir şey içmeyi sevdiğim halde, aman masraf olmasın diye, beni çağıran arkadaşlarımla gitmeyerek tutum yaptım kendimce. zamanla da çağırmamaya başladılar. "çok değişti, asosyalleşti" dediler benim için. halbuki, önceden gittiğimiz yerlerde bir seferde ödeyeceğimiz hesap, benim evimin bir haftalık pazar masrafı idi.

eşim işe gidiyor diye, ona en güzel kıyafetleri seçtim. kendime 10 tl'nin hesabını yaparken, ona yüzlerce liralık ayakkabıyı alması için ısrar ettim. çok tarz kazakları, t-shirtleri oldu hep, çok az kimsede olan pantolonlar.. bazılarını elde yıkıyorum ki bozulmasınlar diye, her daim ütülü hepsi, ter temizler. bu gardrobun arkasında benim zevkim ve kendime alamadıklarımdan kalan paralar vardı.

sakal traşı olmaya üşenirdi, çoğu kez kirli sakal gezerdi. çok ısrar ettim, kendine piyasadaki en pahalı, kullanımı en kolay traş makinesini aldırdım. sürekli sinekkaydı geziyordu iş yerinde.

"aman canim, sen yöneticisin. arada çalışanlarını yemeğe götür" derdim, eski bir yönetici olarak tavsiyede bulunurdum. arkasında, benim dışarıda iken canımın çekip de, "aman o paraya kaç kez yemek yaparım evde" diyerek eve döndüğüm öğünler vardı.

görüntüde, evi arabası olan, şık, temiz ve ütülü giyinen, bonkör, arkadaşlarına para harcayan, her daim sinekkaydı traşlı biri var.
dışarıdan bir göz için ise, "aaa, ne yapalım canim, en iyileri kapıldıysa"dan öte değil, değil mi? hayır güzelim, ben en iyiyi "kapma"dım, ben elimdeki en iyi olsun diye kendimden ödün verdim, maddi manevi fedakarlıklarda bulundum. gururumu unuttum, hayatta beni mutlu eden şeyleri unuttum, kendim için bir şey harcamayı unuttum.

sonra sen eşimin benim telkinlerimle ısmarladığı yemeğe katılıp, içki sohbeti açıp, içki sorup, alt metninde "beraber içelim" olan mesajlar yazacaksın. kendini de "ama hoşlandım, ama iyiler de kapılmış, ne yapalım" şeklinde kendini aklamalı fikirler öne süreceksin, öyle mi?

ikimiz de yakın yaşlarda olacağız, ben kedi yavrusu gibi evin içinde bekleyip, dişi aslan gibi çocuğuma sahip çıkıp, onunla uğraşırken, eşim için en iyileri olsun, aman sabah işe gidecek moralini bozmayayım diye tartışmayıp, bana söylenenleri yutarken, evlilik birliği için diyerek gururuma ihanet ederken, sen "ama iiler kapılmış" diyerek, senin de sonunun olmayacağını bildiğin bir ilişki için mesajlar atacaksın öyle mi?

sen sırf kendi egonu tatmin edeceksin diye, "vuhuuu, evli çocuklu adam bile benden hoşlandı" diyebil diye, benim yıllardır kurduğum her şey yıkılacak, eşimle bir daha asla düzelmeyecek bir cam kırığına ortak olacağız, şüphecilikle tanışacağım, artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak öyle mi?
bahaneniz de hazır, "ama iyiler de hep kapılmış." değil, iyiler kapılmış değil. fastfood yemekten tavan yapmış kolestrolunu insani seviyeye getiren bile benim yaptığım diyet programı, mutfakta benim pişirdiklerimken, bu yaşta nasıl dinç olduğuna şaşırıp, elini uzatmak için bir bahanen daha olacak öyle mi?

işten gelme saati yaklaştıkça babası için sabırsızlanan, kapılarda pencerelerde "babam! babam geldi anne! oley! " diye bağıran oğlumun babasını, birkaç kadeh içki, birkaç güzel mekanda gezmek uğruna, evimizden uzaklaştıracaksın; oğlumun babası ile geçireceği saatleri için rahat bir şekilde çalacaksın öyle mi?

sen söyle, bu kadar veballe sen attığın adımda mutlu olabilir misin? sen söyle, sen buraya yazmadığım birçok fedakarlığın sahibi olabilir misin? sen söyle, sen ilmek ilmek bir yuvayı işleyebilir misin?
ama hazırı, bir kaç haftalık bir heyecanın için, bir ömür bir kesiyle baş başa bırakmak daha kolay değil mi?

kim bu kadar vebali almak için bu kadar hevesli olabilir ve neden, cidden anlayamıyorum...

? hadigeyler 06.04.2015 10:23 0