Kafeleri saçma bulurdum. Kafelerden önce insanların nasıl zaman gecirdigini düşündüm. Gökyüzümü kapatıp rahat koltuklarda oturduğum için benden kahvenin normal değerinden 30 kat fazla para alan bir yerde oturma fikri anlamsız gelirdi. 30 santim arkamızda yanımızda önümüzde oturan insanları görmezden gelip küme halini alırız. Sanki orada yalnızca biz varmışız gibi davranır sonra sokağa çıkar kalabalık caddede yalnızca biz varmışız gibi yürür ve kayboluruz. Köpekler birbirlerini gördüklerinde yanaşır ve birbirlerini koklarlar, sonrasında ya kavga eder ya oyun oynar yada yola devam ederler. Binlerce insanla dolu sokaklarda kimseyle iletişime geçmeden ilerleriz. Peki neden? Ego? Ruhsuzluk? Korku?
Kendimi nerede dünyanın en mutlu insanı hissettiğimi düşündüm. Bunun kucağımda güzel kokan saçlara sahip bir kız varken olduğunu farkettim. Sanırım onunla aynı şeyi hissediyorduk öpüşmek seviyeyi arttirmamiza yardımcı oluyordu. Milyonlarca kadın erkek,sevgisizlikten mutsuzluktan yalnızlıktan şikayet ederken bunu birlikte çözebileceklerinin farkında değillerdi. Aslında çoğu insan dertlerinin çözümlenmesini istemez. Dertlerim hep var olsun ve insanlar bana bu yüzden acısın diye beklerler. Bir kız ve erkek yalnızlıktan dert yanarken o zaman birbirinizi öpün birbirinize sarılın demek çözüm olabilir ancak onlar için değildir. Çünkü bunu yapmak için güzellik kraliçeleri veya manken isteyecek kadar açgözlü ve egoistler.
Reklamlar hep saçma gelirdi. Ambalajlar markalar şişeler. Alacak olduğu şeyin ambalajıyla markasıyla ilgilenen insanlar hep mal gelirdi bana. Kolay kandirilabilinen küçük insanlar. Makyajda saçma gelirdi. Shoplu bir fotoğraf gibi aslını göstermez. Ne kadar güzel dursada gerçek değildir. Peki bununla kendini kandırmak nedir? Ego mastürbasyonu.
Kendimi hiç evli ve klasik bir aile babası olarak hayal edemiyorum. Memur bir baba. Sabahtan akşama kadar masa başında çalışan sırt ağrıları yaşayan göbekli kel üstlerinin götünü yalayan bir memur. Çirkin ve şişman akşama kadar televizyon izleyen cahil bir kadınla evli. Beyinsiz inek çocuklar, hepsi dershaneye gidiyor hayattaki tek başarıları dersleri. Tek sosyal aktivitesi halisahada kaleye geçmek olan şişman adam. Her günü bir diğerinin aynısı olan. Her sabah üstlerini daha çok zengin etmek için telaşla evden çıkan. Tek hayali emekli olup hayatını yaşamak olan. Emekli olmadan ölen. İğrenç şişko bir adam. Asla o olamam.
Fakir ve evsiz insanlar toplumun üvey istenmeyen evlatlarıdır. Kimse onları görmek istemez ama görmesek de onlar hep vardır. Herkes onlara üzülür ve bu hallerinden kurtulmalarını ister. Ancak kimse bir şey yapmaya tenezzül etmez. Bir tanrının onları kurtarmasını bekler ve hayata devam ederiz. Zaten birkaç dakika sonra varlığını unuturuz. Bir kahveye 7 lira verirken veya bir makarnayı 30 liraya yerken bir fakirin karnını doyurmak zordur. Çünkü bir şekilde bulabileceğini düşünürüz. Çölde birinin su bulabileceğini düşünmek gibi. Bizler ruhsuz leş açgözlü bir gün çürüyecek zavallı organizmalarız.
Bir gün lazım olur diye binlerce gereksiz şey öğrendim. Beynimin içinde uzaydaki uydu çöpleri gibi uçan gereksiz bilgiler dolu. Çoğuna ihtiyacım olmadı. Ama öğrenmeyi hiç birakamadim. Kendi kendimin otoritesi olmuştum. Bunun diğer otoritelerden tek farkı kendi istediğimi kendime zorla yaptırmak. Bir otorite olacaksa o sadece bu olmalı
Birsürü insanın benimsediği saçmalıklar gördüm. Mesela erkekten beklenen saçmalıklar. İlk mesaj çıkma teklifi hediye ilgi gibi boktanlıklar. Beni sevdiğini belli etmesine rağmen benden bir adımı bekleyen kızın çırpınışlarını gördüm. Gözümün içine bakıp benden tanışma cümlesi duymayi bekleyen kızlar gördüm. Özgüvensizliklerinin korkakliklarinin beceriksizliklerinin ardına saklanmış binlerce insan gördüm. Sevişemeyip rahatça sevişen insanlara nefret kusanları gördüm. İyi şeyleri berbat etmekten hoşlanan insanlar gördüm. Yitirilmiş binlerce umut gördüm. Bir gün zaten öleceksin. Korkmaya, utanmaya, birinin bişey yapmasını beklemeye ne kadar zamanın var?
ananın amını gördüm. ıslak sulu ve çocuk doğurmaktan morlaşmış amını. sevdim o amı, kaşıdım biraz, derinlere girdim. en derinde de seni buldum
I've… seen things... you people wouldn't believe. Attack ships on fire off the shoulder of Orion; I watched c-beams glitter in the dark near the Tannhäuser Gate... All those… moments… will be lost, in time, like [chokes up] tears… in… rain. Time… to die.
Yalnızlığımı düşündüm. Yalnız yediğim yemekleri düşündüm. Yalnız milyon kere yüzdüğüm denizi düşündüm. Yalnız izlediğim filmleri düşündüm. Yalnız güldüğüm anları düşündüm. Yalnız yürüdüğüm yolları düşündüm. Tek kişilik bilet. Tekli koltuk. Herkes paçasını kurtarmışken ortada kalan gerizekali gibi hissediyordum. Yalnız ölecek olma ihtimalim beni rahatsız ediyor.
Kıllardan nefret ederdim. Onlar benim için vücuduma kafasını sokmuş küçük siyah iğrenç kurtlardı. Onlardan kurtulma çabalarım beni farklı gösteriyordu. Birkaç kez gay sanıldığım olmuştu. Bilirsin burada gay olmak suçtur. Ama bu benzetmeler beni güçlendiriyordu. Bir süre sonra hissiz olmaya başladım. Bu yavaş yavaş tabuları yıkacak olmamı sağladı. Bir ara oje sürmek hoş gelirdi. Acaba gay veya transseksüel miyim diye düşündüm. Bir gay ve bir travesti pornosu açtım. İkiside benim için bişey ifade etmiyordu.
Soğuk duş altında ilk on saniye çığlık atma isteğim oluyordu. Vücuduma değen soğuk su beni yavaş yavaş canlandırıyor, yaşadığımı hissettiriyordu. Aynanın önüne geçip kendime baktım. Şu an başkası olabilirdim diyerek kendimi uzun uzun inceledim. Baygın bakan gözlere sahiptim. Onlar zaten hep vardı. Yere oturup düşündüm. İnsanların neden mutlu olmak için takviye aldığını düşündüm. Uyuşturucu, alkol, sigara, adrenalinli sporlar, sex. Uğruna ölümü göze alıp yaptıkları kullandıkları şeyler. Bunlar sıkıcı ve mutsuz bir dünyada yaşadığımızın göstergesiydi. Bazılarımız ayık kafayla burada yaşayamıyordu. Peki buraya güzelleştirmek için ne yaptık? Ne istiyorduk? Sakinlik ve huzur bir süre sonra sıkıcı hale gelirdi ancak inatla bunu inşaa etmeye çalıştık. Birakmaliydik. Birakmaliydik ve düşecek olan herşey yere düşmeliydi. Belkide kaos bizim için gerekli olandı. Korkaklığımız bunu görmemizi engelledi.
Ölüler hep ilgimi çekmişti. Çünkü bir zamanlar benim şu an olduğum gibi hayattaydilar. Şu an çok güzel bulduğum ve sürekli bakmak istediğim bir yüz pompalı tüfek ile patlatilinca yalnızca midemi bulandıracak. Bu iğrenç değişimin öncesi ve sonrası beynimi yiyip bitiriyor. Öpmeyi çok sevdiğin dudakların çürüyüp kurtlanmasi ona yaklasmamak için yeterli. Çürümek, bir gün çürüyüp kurtlanacak olmamız çok rahatsız edici. Üstüne böcek konunca rahatsız olan insanların içi kurtlarla dolacak. Ölmemek için güzel bir sebep
Şarabımı dipliyordum oç iyi gidiyor diyordum ta ki içkiye sataşana kadar
Birkaç gün çok hızlı yaşadım. Alışkın olmayınca fena çarptı. O an neyi istediğimi düşündüm. Gerçekten yaşamayı mı yoksa huzur sakinlik içinde ölmeyi beklemeyi mi? Sakinlik dinginlik beni mahvediyor mala çeviriyordu. Sürekli etrafa ha ne ne olmuş gibisinden şeyler söyleyen yarı baygın şekilde dolanıyordum. Kendimi bildim bileli gözlerimde yorgun bir bakış vardı, ne kadar enerjik hissetsem bile. Kansızlığımı düşündüm. Kışın sicakta bile buz kesen ellerimi düşündüm. Güzel şeyler düşünüp güzel şeyler yapabildiğim zamanı düşündüm. Ellerimi sevgilimin ellerinin içinde veya bacak arasında isitirdim. Neyin değiştiğini düşündüm. Bildiğim şeyler bana zarar veriyordu. Bu, kokoreç yapimini izledikten sonra hiç kokoreç yiyememek gibiydi.
Neden hayvanları insanlardan çok sevdiğimi düşündüm. Hayvanlar bana saçmasapan şeyler söylemiyor ve kafami sikmiyordu. Bu gerçekten yeterli bir sebep. Ayağa kalktım pencereden gökyüzüne baktım. Pembe mor karışımı gökyüzü. Sanki bişey anlatıyordu. Neden duygusuz olduğumu düşündüm. Duygularım beni hep yalnız ve çaresiz bırakıyordu. Sokakta ağlayarak yürüyen kadın gibiydim. Etrafıma garip bir merak bırakmıştım. Acı dolu gözlerle bırakılan bir merak. Yüksek sesten ve ağlayan insanlardan nefret ederdim. Bu birini öldürmem için yeterli bir sebepti.