Haruki Murakami - Zemberekkuşu'nun Güncesi
Dayım kollarını kavuşturdu ve başını kaldırdı. Tepemizde yıldız görünmüyordu. Sadece hilal, gökyüzüne belirgin bir biçimde çizilmişti.
- Nicedir seninle şöyle sakin sakin çene çalmamıştım. Kumiko’yla ikinizin gerçekten iyi anlaştığınızı sanıyordum, benim ilgilenmeme gerek kalmadan. Başkalarının işine karışmayı pek sevmem de.
Ona, ne demek istediğini anladığımı söyledim.
Bir süre bardağını elinde tuttu, buzlarını şangırdattı, sonra bir yudum içip hemen bıraktı.
- Söyle bakalım, burada, çevrende neler olup bitiyor? Merak ettim: önü kesilen rüzgâr, evin yönelimi, dalga hikâyeleri, Kumiko’nun burada olmaması, yüzünde birdenbire, büyü yapılmış gibi oluşmuş şu leke, bir süre için Yunanistan’a gitmen? İyi, yeter bu kadar. Bırakıp giden, senin karın; leke çıkan, senin suratın. Bunu söylemek biraz haşin kaçacak belki ama ne benim karım ne benim suratım söz konusu. Doğru değil mi, ha? Bu yüzden, bana ayrıntılı açıklamada bulunmak , istemezsen, unutalım. Benim işim değil bunlar. Ama dinle, bak ben ne düşünüyorum: senin için neyin önemli olduğu konusunda yeniden ve ciddi ciddi düşünmelisin.
- Çok düşünüyorum, biliyor musun? Ama durum öylesine karışık ve öylesine birbirine dolanmış ki, birbirinden ayırmak, bağımsız kılmak için çözemiyorum bir türlü. Nasıl yapacağımı bilmiyorum.
Dayım gülümsedi.
- Bunu başarmanın bir yolu var. Ama çoğu insan bu yolu bilmediğinden yanlış kararlar alır. Başarısızlığa uğradıktan sonra, şu ya da bu yüzden oldu diye yakınırlar ya da yenilgiyi başkalarının üstüne atarlar. Bunun örneklerini öylesine çok gördüm ki, artık midem bulandı ve açık söylemek gerekirse, bu davranışları hiç de sevmem. Bunun için, izninle çözümü yumurtlayacağım, püf noktasını. Biliyor musun, en az önemli şeylerden başlamaktan ibarettir. Yani her şeyi A’dan Z’ye sıralarsan, A'dan değil de V, Y, Z’den başlarsın. İşler öyle karışmış ki bir türlü çözemediğini söylüyorsun. Ama bak, belki de her şeyi, yukarıdan başlayarak çözmeye çalıştığın içindir bu. Önemli bir karar almak istediğin zaman, gerçekten önemsiz ayrıntılardan başlamak daha iyidir. Herkesin anlayabileceği, çok zaman da harcanması gereken aptalca ayrıntılardan.
Bak örneğin, benimki pek büyük bir iş değil aslında. Olsa olsa, Ginza’da dört beş işletmem var. Toplum gözünde bu, ortalama bir şeydir, övünülecek yanı yoktur. Ama ben eğer zihnimi, “Başaracak mıyım, başaramayacak mıyım?” sorusu üzerinde toplarsam, başarısızlık nedir asla bilmem. Çünkü işte o püf noktasını uygulamışımdır. Herkes, basit ve anlaşılır ayrıntılar aşamasını kolayca aşar ve olabildiğince çabuk ilerlemek ister. Ben, farklıyım. Saçma şeylere daha çok zaman ayırırım. Sen bunun üzerinde ne kadar oyalanırsan, arkası o kadar iyi gelir.
Dayım tekrar biraz viski içtikten sonra devam etti:
- Varsayalım bir yerde bir işletme kurmak istiyorsun, bir restoran, bir bar, ne olursa. Birkaç yer var seçebileceğin. Birini seçeceksin. Ne yaparsın?
Çabucak düşündüm.
- Her biri için yaklaşık hesap yaparım. Filanca yerde kira şu kadar olur, şu kadar kredi alınır, ayda şu kadar borç ödenir. Salondaki yer sayısını, müşteri giriş çıkışını incelerim. Müşterinin ne gelir bırakacağını, personel giderlerini, kâr ve zarar arasındaki farkları vb hesaplarım.
- İşte çoğu kimse bu yüzden başarısız oluyor, böyle yaptığı için, dedi dayım gülerek. Ben ne yaptığımı anlatayım sana. Bir yer gözüne iyi görünürse, orada birkaç gün, günde üç dört saatini geçirirsin ve sadece gelen geçenin yüzünü gözlemlersin. Herhangi bir şey hesaplamana gerek yok, sokakta yürüyenlerin tarzıba ve yüz ifadesine bakman yeterli. Ne olacak, en çok bir haftanı alır bu. Bu sürede üç dört bin surata bakman gerekir. Hatta daha çok zamanını da alabilir. Ama günü gelir, anlarsın. Sis birden açılıvermiş gibi: burası ne tür bir yerdir ve neye ihtiyacı vardır. Ve eğer onun gerektirdikleri senin aradıklarından tümüyle farklıysa, iş bitmiş demektir. Başka bir yere gider ve aynı şeyi yapmaya başlarsın yeniden. Ama eğer bu yer ile senin ihtiyaçların arasında ortak bir nokta veya bir uzlaşı varsa, başarının ucunu yakalamışsın demektir. Bundan sonra, onu sımsıkı tutman, koyvermemen yeterlidir. Ama yakalamak için orada, o aptal yağmurda karda durup geçenlerin yüzüne bakman gerekir. Hesapları, daha sonra, istediğin kadar yapabilirsin. Ben daha çok, gerçekçiyimdir, bilirsin. Ancak ve ancak, gözlerimle gördüğüme inanabilirim. Mantık oyunları, övünmeler, hesaplar, ideolojiler, kuramlar, tüm bunlar, gerçeği gözleriyle gözlemlemeyi bilmeyenler içindir. Ve şu gezegende yaşayanların çoğunluğu da bunu yapamaz. Neden bilmem, ama böyledir. Kim olsa, biraz iyi niyetle başarabilir oysa ki.
@dogukan: zülküf kitap okur mu lan son okuduğu kitap umut sarıkaya - benim de söyleceklerim var
Cemal Süreya - Eylül'dü
Eylül'dü.
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
Eylül’dü.
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylül’dü.
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman...
Dedim ya... Eylül’dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.
nasıl adamsın sen amına kodumun çocuğu internetten kitap okuyor. instagrama kahveyle kitap kapağını atan mallar senden daha akıllı
pekala, madem istemiyorsunuz ben de tek başıma okurum kitapları, kesitleri sizlerle paylaşmam
Bir iri adam bir oğlanı ele geçirdi. Bu adam bana kast eder diye çocuğun yüzü sarardı. Adam dedi ki “ Güzelim emin ol.. sen benim üstüme bineceksin. Ben korkunç görünsem de aldırış etme bil ki ben bir ibneyim. Deveye biner gibi bin üstüme sür
Hz. Mevlana Mesnevi Cilt 2 3155-3160. Beyitler s.137-138