https://i.imgur.com/f7sICoO.jpg
mubarek gunde gitti allah taksiratini affetsin
arkadaş o kadar haber çıktı millet taziye mesajı yayınladı ne kafa karıştırıyon ölmediyse çek kabloları ölsün
facebook ta şimdi amk tikileri başlamışlardır müslüm baba şarkıları paylaşmaya.
ekşi'den alıntıdır.
özür dilerim sevgilim, acıtacak biraz, az da olsa yazmak zorundayım. hem hep her şeyi bileyim derdin sen, oku.
"babam öldü"
biz ankara'nın çankaya'sında değil, altındağ'ında doğduk. çok küçüktüm baba, seni anlayamayacak kadar küçüktüm. seni dinleyenleri de hiç anlamazdım, gerçi şarkı dinlemek pek manalı değildi zaten, o kadar küçüktüm. sonra seninle tanıştım. bali çekilen mahalle köşelerinde, pilli radyolarla esrar içilen köşelerde baba. benim en yakın arkadaşlarım balici, esrarkeşti. ben ne yapsaydım? görmedim ki birlikte tatile gidilen bir arkadaş? başka şehir ne? ben görmedim ki altındağ'dan başka ilçe.
sonra babam bir şekilde cezaevine girdi, 8 yaşında falandım baba, sen vardın. bir de esrarkeş abilerimiz.
yıkıla yıkıla yaşayan benim
geceler boyunca kahrolan benim
ah edip inleyen, yıpranan benim
kötüysem düşkünsem kime ne bundan
hayatım karanlık yerlerde geçer
yüreğim kırılmış kadehe benzer
yüzüme nefretle bakmayın yeter
kötüysem düşkünsem kime ne bundan
çektiğim çileler kendime benim
tutup da birine vurmaz ki elim
çekilin üstüme varmayın benim
kötüysem düşkünsem kime ne bundan
işte o kolları kabuktan görünmeyecek kadar jiletlenmiş olan, mahallede araba çalıp, gezip, sonra benzini bitmeye yakın geri aldıkları yere koyan abilerim. bize yakışmaz diyebilen piç abilerim. mahallede zengin görünümlü birilerini görünce haraç kesip esrara yatıran, sokakta yatan abilerim. işte o yaşlarda ağlattı kader, baba.
gözlerimde duman duman yaş
arzularım hep yarım kaldı
allahım ne günah işledim
yüreğimi sancılar sardı
ağlattı kader ağlattı kader
gülmek istedikçe ağlattı kader
mutluluk sır oldu ben bilemedim
gülmek istedikçe ağlattı kader
okula keyifle giderdim. ben hiç okulda istediğim şeyi alamadım kantinden ama okula gidemeyenler vardı çevremde, şükrederdim. mahalleye indiğimde hep o hurda arabaların arasında yağlı paslı siyah duvarları olan yıkık virane evimsilerde pilli radyodan, her yeri vuruk içinde eski kasa şahin'lerin radyosundan yükselen fakirin aşkını anlatan şarkılar...
fakirlik allah'tan, şükürler olsun
bizi böyle hor görenin gözü kör olsun
yoksulluk tanrıdan, kötülük kuldan
aldanıp gittin paraya gözlerin doysun
bu abilerimize çok güvenirdik, "orhan babamız, müslüm allahımız" diyen abilerimiz.
ama biz sonunu düşünmedik baba, ümitle bağlandık.
yıllar geçiyordu, sonra aradaki çocukluk aşklarını saymıyorum, bir kız tanıdım, abisinden çok çektim. çektirdim. hani burayı okuyanların çoğunun ancak dizilerde izledikleri hayat var ya baba, hepsini, bizi sen anlatıyordun. onu ilk gördüğümde hiç yüz vermedi, çok istedim tanışmayı, allah var, tipim de çok düzgündü ama yaşamamışız ki, aşk nedir? neyle beslenir? bir gülmesi yetiyordu baba, başka bir şey beklemedim.
bu kadar çaresiz bırakma beni
bağlandım bir kere çok sevdim seni
senden istediğim çok şey değil ki
uzaktan uzağa bir gülsen yeter
göğsüme yaslanıp elimi tutma
sevgilim diyerek sevdalı bakma
razıyım sen benim gibi bağlanma
uzaktan uzağa bir gülsen yeter
diyerek bağlandık baba. platonik aşkım yavaş yavaş gerçeğe dönüşüyordu, meğer o da bilmezmiş aşk nedir? neyle beslenir?
ilk ve son aşkımdı gençlik çağımda, baba.
sevgi çiçeğimdi gönül bağımda.
öyle yer etmişti kalp otağımda
sıla mı, gurbet mi, adını sen koy.
ama biz sonunu düşünmedik baba, ümitle bağlandık.
zaman geçiyordu, lisedeydik, esrar bulursak yapıştırmaya devam seninle. hiç hayattan kopmadık ama, kaybedecek neyimiz vardı ki zaten? hiç. burayı okuyanların çoğunun hiç "hiçbir şeyi" olmadı baba. bizim hiçbir şeyimiz vardı, artık benim de kaybedecek bir şeylerim olduğunu hissediyordum bu kızla. sonra ne olduysa oldu, o gitti. ya da ben tutmasını bilmiyordum. o gitti, bir mana var sözlerinde, diyordum. dön de bir ardına bak bir şey unutmadın mı dediğimde çok geçti, bilmeden gitti baba, hasret rüzgarları çok erken esti.
hasret rüzgarları çok erken esti
savrulduk sevgilim dertlerden yana
zamansız dökülen yapraklar gibi
ayrıldık sevgilim doymadım sana
nasıl başlamıştık bak nasıl bitti
en güzel duygular silindi gitti
nasıl da sevmiştim bilirsin seni
ayrıldık sevgilim doymadım sana
o çocuk gülüşün aklımdan gitmez
yalvarsam tanrıya yazımı silmez
boşalan kadehler teselli etmez
ayrıldık sevgilim doymadım sana
diye diye ağladık. lisedeyken arkadaşlarla bir yerde toplanıp içerken, ben senin şarkılarını söylerdim, sesim ortalamanın üstündeydi ama güzel olduğundan değil, senin sesine benzeterek söylediğimden, seni andırdığımdan güzeldi, ben söylerdim arkadaşlar içer içer ağlardı. yani anlayacağın; ben müslüm gürses taklidi yapınca benim arkadaşlarım gülmezdi, ağlardık baba. silinmeyen hatıralar vardı.
ama biz sonunu düşünmedik baba, ümitle bağlandık. sonra
insanı yaşatan ümitler gibi
güneşi getiren saatler gibi
gerçeğe dönüşen vaadler gibi
geliver yanıma, güldür yüzümü
olmaz hiç kederin olmaz hiç tasan
şaşırır kalırdın aşkı tanısan
beklemez gelirdim yerinde olsam
geliver yanıma güldür yüzümü
bahane arama yol uzun diye
reddetme aşkımı son sözüm diye
böyle çok sevene bu nazın niye
geliver yanıma güldür yüzümü
dedik, gelmedi ki baba.
ama biz sonunu düşünmedik baba, ümitle bağlandık.
cep telefonları çıktı sonra, biz okuldaki müzik kutusuna para bulup atarsak, önüne sandalye koyup, sandalyeye telefon koyup sevgiliye bunları dinletirdik, gelmezlerdi baba. hayatta bir şeylere sahip olduğumu hissettiren o şey geri gelmezdi baba. zaman geçti, sevenin kıymeti anlaşıldı ama artık çok geçti benim için, yeni birisini tanımıştım, aylarca konuşacak cesareti bulamadım çünkü aklımda hep o vardı, ya geri gelirse? aylarca sadece yanından geçmek için okula 40 dakika erken çıktım evden. o uzak bir okuldaydı, o yüzden erken çıkardı evden, yoldan karşılıklı bakışarak geçerdik. çok güzeldi baba. işte o sırada hani ilkim vardı ya baba
duydum ki vefasız, incinip küsmüş
kırılsa ne yazar kırılmasa ne
bir selam yollardı, onu da kesmiş
darılsa ne yazar, darılmasa ne
ben keder üretir dert yaratırım
aleme ibrettir her bir satırım
kırk yılın başında halim hatırım
sorulsa ne yazar, sorulmasa ne?
benden uzak olsun, ersin murada
dilerim sultanlar çıksın bahtına
layık olmadığı gönül tahtına
kurulsa ne yazar kurulmasa ne?
umrumda değildi yani, son pişmanlık neye yarardı ki, değil mi baba? sonra ben o yeni kıza açıldım bir şekilde, meğer o da beni tanırmış. ilkokulda hoca tek ayak üstünde durmaya başka sınıflara gönderirdi beni, oradan tanırmış. her şey yeniden başlamıştı, her şey çok güzeldi. artık onu tamamen unutturmuştu bana. unuttum bilsin diyordum.
götürün aşkını verin o zalime
kalbimde izleri silindi bilsin
artık geri dönsün demeyeceğim
dilimden adını düşürdüm bilsin
kaderim bu diye büktüm boynumu
çevirdim bir başka yöne yolumu
tozlu bir albüme hapsettim onu
hatıralarını unuttum bilsin
gayesiz diyorlar aldırmıyorum
gerçeğe yalana inanmıyorum
artık ben her şeye boşveriyorum
onu çok sevmekten yoruldum bilsin
derken bu bana her şeyi unutturan yenisi hakkında dolaylı yollarla öğrendim ki; bizim oralarda, bir kızın hayatında yapacağı en büyük hatayı yapmıştı o. "ben ona layık değilim" diyordu arkamdan. sordum, söyleyemedi, öğrendiğimi söyleyince evet dedi, yaptım. yemin ederim dokunmadım baba. kullanırdım istesem, hem de ne şekillerde. ilk defa beni seven "bir kadın" tanımıştım baba. yemin ederim dokunmadım, bir kadın tanıdım baba,
bir kadın tanıdım... çok ağlıyordu
gözünden sel gibi yaş akıyordu
teselli verecek dost arıyordu
eşinden ayrılmış bir hali vardı
yaralı kalbini benden gizledi
yalvardım yakardım bir sır vermedi
acıdım haline elim değmedi
evinden ayrılmış bir hali vardı
dünyada sevilmek sevmek bu muydu?
düştüğü yollarda hayat doluydu
gözleri ümitsiz yaşla doluydu
eşinden ayrımış bir hali vardı
çarptım kapıyı çıktım baba. yakışmazdı, her şeyi gömdüm, yutkuna yutkuna gözyaşı akıttım sonra, ama ona ne dokundum, ne dönüp arkama baktım... sonra o eski vefasız vardı ya baba,
unuturum diye yorma kendini
her sevenle beni bir tutamazsın
bu kadar yürekten sevmişken seni
öyle kolay değil unutamazsın
ahımın rüzgarı üşütür seni
benden başkasına ısınamazsın
yorgun şarkılarla anarsın beni
öyle kolay değil unutamazsın
yıllar sonra bir gün seni anarsam
kulakların değil kalbin çınlasın
arkandan bakıp da öylece kalan
gözlerimde donmuş iki damlasın
dediğim hani vefasız vardı ya, onu aradım her şeyimle. onun kıymetini daha çok anladım.
ama biz sonunu düşünmedik baba, ümitle bağlandık.
nasıl sevgiymiş görün de bakın
sevgilim seninle buluşmam yakın
unuttum desem de inanma sakın
"anılarla" yazdım seni kalbime
diyorum ki bir mucize oldu, o kendi pişman ola ola geri geldi. öyle bir anımda gelmişti ki işte, bu kez gelme diyemedim. her şey yeniden yoluna girmişti, hem artık kıymetimi de biliyordu. bir yandan da o güzel kızın ne halde olduğunu düşünüyordum. "unutursun diye çok korkuyorum" diyordum içten içe. ama mutluydum, bencildim, her şey yolundaydı. bu geri gelen kızla birlikte 5 yılımı geçirdim baba. onu ben büyüttüm. hiçbir şey görmemişliğini, masumluğunu severdim. hatta birlikte büyüdük. ona sorsan "beni o büyüttü" der. haklıdır. sonra yine bir şeyler oldu be baba, 5 yılın sonunda bir yanlış yaptı. son pişmanlığın fayda etmeyeceğini artık o da biliyordu. ona son buluşmamızda, milletin içinde ayağıma kapanırken; ağzımdan yine senin sözlerin döküldü. tam gözlerine bakarak şöyle demiştim, ne bir eksik ne bir fazla:
bir yerden tanıyor gibiyim sizi
saçlarınız beyaz değil miydi ne
gülen gözleriniz vardı eskiden
gözleriniz yaşlı değil miydi ne
gençliğim yıllara boynunu bükmüş
kader fırtınası yaprağın dökmüş
yıkılmaz sandığım o insan çökmüş
bahtı böyle siyah değil miydi ne
ne güzel günlerdi, hayat doluydu
çınlardı kahkahan neşe doluydun
kimlere aldandın kimlere uydun
istediğin bunlar değil miydi ne?
orada da gözlerim doldu, ama ağlamadım. bu sözleri ona söyledim ve çıktım oradan, onu da kalbime gömdüm.
yakıp bütün aşkımı, külü maziye gömdüm
yaşanılan sevdayı, seni kalbime gömdüm
öyle günler geçirdim, ne yaşadım ne öldüm
kadeh kadeh sevgilim, seni kalbime gömdüm
ömründe hiç gülmeyen dertli kullara döndüm
sevgi nedir bilmeyen; seni kalbime gömdüm.
bu şarkımda sen yoksun, artık kendime döndüm
yüreğim kabrin olsun; seni kalbime gömdüm.
diyerek bağırdım arkasından. ağlamayı çoktan unutmuştum ben, çok uzun bir süredir ağlamıyordum. ağlayamadım. aldana aldana öğrenmiştim artık. o da zaten maziden biri idi sadece. maziden biri...
ama biz sonunu düşünmedik baba, ümitle bağlandık.
bütün kabullenmişliğimle bulunur elbet dedim kendi kendime;
unuttum artık seni, sildim bütün aşkını
kaderinin önünde eğme sakın başını
yanağına dökülen bir damla göz yaşını
sen silmesen olur, sen silmesen olur
silen bulunur elbet
yaşayan sevgimizi öldürdün bile bile
tertemiz aşkımız düştü dilden dile
seni deliler gibi seven deli gönüle
sen girmesen olur, sen girmesen olur
giren bulunur elbet
benden başka birini seviyorsan saklama
her derdin çaresi var boşa kürek sallama
beni gelecek diye yollarımda bekleme
ben gelmesem olur, ben gelmesem olur
gelen bulunur elbet...
derken buldum baba. buldum. şimdi bu satırları okuyor. geçmiş sebeplerden tartıştık, bana bir şeyleri anlatmak için intihar etti. evet kısacık bir cümle, ama onunla işte kısacık sürede neleri aştık bir sen anlarsın. çok şükür kurtuldu baba, onca acılar yaşadım, kurtulduğu halde söylüyorum, böylesi yoktu.
üstüme düşme benim diye seslenmiştim başta ona. bu şarkını dinlettim yemin ederim. o, konçertolar dinlerdi, bale gösterilerini severdi baba. ne komik değil mi...
güzel bir gün görmezsem, yakanda olur elim
eğer beni dinlersen, üstüme düşme benim
gençliğine güvenme, yıllar alıp gidecek
dünyada ikimize hatıralar yetecek
bir gün bıkar gidersen yakanda olur elim
eğer beni dinlersen üstüme düşme benim
kalbinde yer edersem derdin olurum senin
allahını seversen üstüme düşme benim
kalbimde yer edersen kölen olurum senin
allahını seversen üstüme düşme benim
çekemezsin kahrımı yükün olurum senin
tanrı yazmış bahtımı, üstüme düşme benim...
o beni dinlemedi, sevdi, aldı, razı oldu, istedi, mutluyum. seni yazdım kalbime diye seslendim o hayatında hiç müslüm gürses dinlememiş olan kıza. sonra birlikte çok dinledik seni. ben büyüdükçe acılar da mutluluklar da büyüdü. ama sen hep vardın. ben ne kadar varsam, sen o kadar vardın. anlıyorsun değil mi baba? sen anlıyorsun. saymadığım onca şarkını bu aralarda yaşadım. daha o kadar yazdığım halde hep yüzeyden anlattım şimdi, bunu sen bilirsin işte. bu benim meselem derin mesele baba
ezelden ebedeğin giden mesele
hatırım çiğnendi kalbim kırıldı
ömrümün derdidir benim meselem
meselem alın yazım gibi
meselem kırık sazım gibi
meselem iki gözüm gibi meselem
meselem bir sevda türküsüdür
meselem aşkımın öyküsüdür
meselem yeryüzü, gökyüzüdür
meselem, meselem
sen anlarsın işte, yaşamadığım bir şarkın kalmadı. şarkının sözlerinin yarısına yakını da ali tekintüre'ye aittir. gizli kahramana da selam olsun. sen sonra biz garibanları bıraktın baba. yeni yorumladığın şarkılarını bizimkiler hiç sevmedi, ben sevdim ama. onlar; senin yanlış yaptığını, kendini bozduğunu düşünmeye başlayanlar, seni ezbere dinlemişler, anlamamışlar dedim. ben aşklara değil, sana bağlandım baba. seni dinlemeye devam ettim ben. eminim arkandan hiçbiri, benim gibi yıllardır ağlamayı unutmuşken, son 4 gündür ağlamıyor baba. şimdi evleneceğim o senin şarkınla üstüme düşme benim diye seslendiğim kişi okuyor burayı. çoluk çocuğa karıştığımda "babanızın hiç böyle ağladığını görmemiştim ama müslüm gürses öldüğünde bana sarılıp öyle bir ağladı ki" diyecek biri var hayatımda. ben kimsenin yanında ağlamazdım ki, ben hiçbir şarkıcıya da ağlamadım. neşet usta öldüğünde çok üzülmüştüm bir tek. acı kıyaslanmaz ama, yaşadıklarımı sen bilirsin baba. şimdi orhan gencebay anlatıyor; anjiyo olman gerekirken, eşin çok ısrar ettiği halde olmam demişsin. eşin de orhan abiye haber vermiş ve orhan abi senin adına randevu almış. sen de "randevu alındı anjiyo olacaksın" diyen eşine "gitmem" demişsin. eşin de "ama randevuyu orhan baba aldı" deyince "haa o zaman ayıp olur, gitmek lazım" diyerek ameliyata girmişsin. böyle milyonların babası olup peşine takmışken, bu kadar mütevazi, saygılı, ağır, adam gibi adam olman ne büyük bir gönül gerektirir baba.
seni hiç tanımadım, bir tek gençlik parkında çıktığın zamanlarda birkaç şarkını dinlemeye fırsatım olmuştu. çok küçüktüm, o zamanlar görmüştüm seni bir tek. birdaha hiç görmedim.
ama biz sonunu düşünmedik baba, ümitle bağlandık.
ama baba
dalıverdim düşünceye
okyanusta yüzer gibi
koşuverdim her köşeye
bulutlarda gezer gibi
bomboş geldi dünya bana
her şey yalan anlayana
ağlıyorum yana yana
acılarda gezer gibi
her şey yalan, her şey yalan
var mı beni, beni bir anlayan
her şey yalan, her şey yalan
bu dünyada var mı kalan
ben seni anladım baba. şimdi çok güzel diyebileceğim bir mevkiye, bir hayata sahibim, çok şükür. geçmiş yazılarımda senin hakkında hep allah'tan uzun ömürler dilemişim. benim ömrümden alıp sana versin demişim. ama biz sonunu düşünmedik baba, ümitle bağlandık. ama baba, gittin, ümitle bağlanıp acı günlere gözyaşı ekmişiz haberimiz yok.
hayalle yaşarken gerçek dünyada
zamanı içmişiz haberimiz yok
ömürle yüzyüze geldik aynada
harcanıp gitmişiz haberimiz yok
kötü bir söz gibi düştük dillere
yanlış yol seçmişiz haberimiz yok
ümitle bağlanıp acı günlere
gözyaşı ekmişiz haberimiz yok
boş yere koşarken hayat yolunda
ne dertler çekmişiz haberimiz yok
gözlerden dökülen gözyaşlarında
eriyip gitmişiz haberimiz yok
ağlamak faydasız biliyorum ama niye baba. niye benden önce baba? mekanın cennet olsun babam. burada hep güldüm eğlendim, şimdi içimi niye döküyorum bilmem, neye isyan edeceğimi şaşırdım, öyle bir zamanda gittin ki baba, bir gönül sayfası değil, seninle koca bir defter kapandı. yaşamadığım şarkın kalmayıncaya kadar yaşadım ben. aşkı, sevgiyi, acıyı, garibanlığı, mutluluğu hep en uçlarda yaşadım. doya doya yaşadım. yazmadığım neler var neler. şimdi seninle ölseydim keşke. seni her dinleyişimde o anıları yadetmedim ben sade seni andım, sadece senin bu dünyada, hayatımın tam neresinde olduğunu düşündüm. "artık şarkılarını dinlerken eski sevgiliden ziyade ahh be müslüm gürses diyerek dinleyeceğim kesin" demiş birisi önceki yazılardan birinde. bunu ben gibi anlayan olur mu bilmem işte. ben seni dinlerken sadece seni yad ederim. sen benim bütün acılarımın, bütün mutluluklarımın toplamısın. dolup taşarım bu yüzden. ben istediğimde ağlayamazdım baba. o adam gibi adam babam var ya, onun ölümünü düşünerek bile ağlayamazdım istediğimde. şimdi senin sesini duymaya dayanamıyorum baba. hayatımda artık istediğim an düşünerek ağlayabileceğim bir sebep var. o çok sevdiğim babam ölse, ancak bu kadar üzülürdüm. cenazene gelemedim, mezarına ömrüm boyunca geleceğim. oğlum, kızım, eşim, kimim olursa onlarla geleceğim... şimdi ancak yapabildiğim dualarım seninle, mekanın cennet olsun en büyük adam. baba be, seni çok seviyorum.
titriyor ömrümle dolu bir kadeh
al elimden, bu son veda, bu son veda, bu son veda busemdir.
heyhat! elveda...
http://www.youtube.com/watch?v=jkm8bu5nvfo
heyhat! baba. heyhat babam. heyhat! çocukluğum, gençliğim, hayatım, her şeyim, heyhat! elveda...
"babanızın hiç böyle ağladığını görmemiştim ama müslüm gürses öldüğünde bana sarılıp öyle bir ağladı ki" diyecek biri var hayatımda.
jiletledim kendimi